Karl Marx Kimdir? Hayatı ve Felsefesi
19. yüzyılın kendinden en çok söz ettiren Marksizmin kurucusu Karl Marx 5 Mayıs 1818’de doğmuştur. Marksizm teorisiyle bir çok döneme ışık tutan filozofumuz, 14 Mart 1883 yılında ölmüştür.
Kapitalizm, tarih boyunca pek çok perspektiften bakıldığında eleştiri konusu haline gelmiştir. Eleştiriler, tamamen bu görüşe katılmayanlardan ve kapitalizmin belirli sonuçlarına katılanlara kadar uzanır.
Büyük düşünür Karl Marx, dünyanın akıbetini değiştirerek önemli bir görüş ortaya atmıştır. “Komünist Manifesto” adlı eserinde 19. Yüzyıldaki sanayileşmeye karşı tepkisini bu eseriyle ortaya koymuştur. Bu eserinde işçilerin sömürülmesine karşı çıkan bir görüş ortaya atarak Marx, tüm işçilere şu çağrıda bulundu; “Bütün ülkelerin işçileri birleşin, sizler insansınız birer eşya değil…“ Tüm proletaryalılar bu çağrıyla ayaklandı ve Marksizm görüşü devrim etkisi yarattı.
Karl Marx, bir filozof olmak dışında önemli bir devrimciydi de. Yaşadığı dönemde Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkmasıyla kapitalizm baş göstermiştir. Kapitalizm sistemi, insan değerini azaltarak makinelerin öneminin artmasını sağlayan bir sistemdir. Böyle bir dönemde yaşayan Marx, işçi sınıfının ezilen, sömürülen bir kesim olmasından çıkıp “emekçi” olduklarını tüm dünyaya duyurmuştur. Bu yazımızda, büyük düşünürümüzün hayatını, ortaya attığı görüşleri ve ortaya çıkan terimlerin anlamlarını inceleyeceğiz.
İlk olarak Karl Marx’ın hayatını kaleme alacağım. Öncelikle ortaya attığı düşüncesini anlamak için, yaşadığı dönemin toplumuna inmek gerekir.
Konu İçeriği
Karl Marx Kimdir?
Tarihte önemli bir yer edinen büyük düşünür Karl Marx, “Marksizm” teorisiyle farklı bir görüş ortaya atmıştır. Dünyaya hangi perspektiften baktığını gösteren sözleri, bugün de Londra’daki mezar taşının üzerinde yer alıyor:
“Filozoflar şimdiye kadar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, oysa aslolan dünyayı değiştirmektir.”
Karl Marx bir filozoftan fazlasıydı. Marx ve arkadaşı Engels, 1848’de yayınladıkları “Komünist Manifesto” eseri ile geçmişten günümüze kadar insanlık tarihinde sınıf mücadelelerinin her zaman olduğunu ve bu mücadelenin ilk kez “işçi sınıfının” zaferiyle sonuçlanacağını söyledi. Peki, Bu devrimci kimdir?
Tam ismiyle Karl Heinrich Marx, 5 Mayıs 1818’de Almanya’nın batısında Trier kentinde, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Heinrich, başarılı bir avukattı ve dönemin en önemli filozoflarından olan Kant ve Voltaire düşüncesini kendisine ilke edinmiş ve aydınlanma düşüncesine sahip bir adamdır. Annesi ise Henrietta Pressburg, Hollandalı bir ev kadınıydı. Eşi kadar olmasa da aydın düşünceye sahip bir kadındır. Genel olarak tüm zamanını ailesine ayırıp, evini temizleyerek geçirirdi. Çocuklarına karşı sevgi dolu bir annedir.
Karl Marx, babası Heinrich Marx tarafından on üç yaşına kadar evde eğitim gördü. Daha sonra babasının arkadaşı olan Hugo Wyttenbach’in müdür olduğu okula kaydedildi. Wyttenbach okulunda çok sayıda liberal hümanist düşüncesine sahip öğretmen olması, dönemin muhafazakar düşünce yapısına aykırıydı. Bu nedenle bu okul muhafazakâr kesimin dikkatini üzerine toplamış ve 1932 yılında okul, polis tarafından baskına uğramıştır. Bu baskın sonucunda öğrencilere, siyasi libarizmi benimsemiş edebi eserlerin dağıtıldığı tespit edilmiştir. Bu tür edebi eserlerin dağıtılması, kışkırtıcı bir eylem olarak görüldüğü için yetkililer tarafından düzenlemeler yapılarak Karl Marx’ın çok sayıda öğretmeni değiştirilmiştir.
Karl Marx 1835 yılında, 17 yaşındayken felsefe ve edebiyat ilgisini çektiği için Bonn Üniversitesi’ne gitti. Ancak babası avukatlığı pratik bir meslek olarak gördüğü için oğlunun da bu yoldan gitmesi üzerine baskılar yaptı. Babasının bu baskılarına karşı koyamayan Marx, Bonn Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldı.
Bonn Üniversitesi’nde eğitim gördüğü sıralar, Şairler Kulübü’ne katıldı. Bu kulüp polis tarafından takibe alınmış ve siyasi amaçla kurulmuş bir gruptur. Daha sonra da Trier Taverna (Landsmannschaft der Treveraner) İçiciler Derneği’ne katıldı. Bütün bunlara ek olarak üniversitede kavgalara da karıştı, bu kavgalarından bazıları ciddi bir boyuta ulaşmıştır: Ağustos ayında 1936 yılında Üniversite’deki Prusya güçleri grubundan biriyle kavgası gibi.
Eğitimine başarılı başlamış ancak katıldığı gruplar ve kavgaları yüzünden git gide notları düşmüştür. Bu durum babasının dikkatini çekmiş ve sert disipliniyle çevreye nam salmış Berlin Üniversitesi’ne gönderilmesine yol açmış ve burada eğitimini tamamlamıştır.
İlginizi Çekebilir: Franz Kafka Sözleri ve Kafka Kitaplarından 200 Alıntı Söz [Milena’ya Mektuplar, Dava, Şato, Dönüşüm]
Karl Marx’ın Hegelci Görüşü
Eğitim hayatına 1841 yılında Jena Üniversitesi’nde felsefe doktorası yaparak devam etti. Eğitimi sırasında Alman filozof Georg Hegel’in düşüncelerinden etkilendi.
Daha sonra hayatıyla ilgili daha ciddi kararlar aldı. Çocukluğundan beri tanıdığı, yönetici Prusya sınıfından eğitimli bir barones olan Jenny von Westphalen ile nişanlandı. Bu nişan etnik ve sınıf kökenlerinin farklı olmasına bağlı toplum tarafından onay görmemiştir. Ancak Marx, nişanlısının liberal bir aristokrat olan babası Ludwig von Westphalen ile arkadaş oldu ve daha sonra doktora tezini ona adadı.
1836 yılında hukuk fakültesine kaydolmak için Berlin’e gitti ve Mittelstrasse’de bir oda kiraladı. Hukuk fakültesine kaydolmasına rağmen felsefeye hayrandı ve felsefe olmaksızın hiçbir şeyin tamamlanamayacağını düşündüğü için bu iki disiplini bir şekilde birleştirme yoluna girdi.
Yaşadığı dönemde özellikle tüm Avrupa’da yoğun bir şekilde tartışılan Alman filozof G. W. F. Hegel’in düşünceleri ile ilgilenmeye başladı. İlk olarak Hegel’i daha iyi anlayabilmek adına Hegel’in düşüncelerinin tartışıldığı “Doktor Kulübü” (Doktorklub) isimli bir öğrenci grubuna katıldı ve o grubun aracılığıyla 1837 yılında Genç Hegelciler olarak bilinen, radikalizm düşünce yapısına sahip olan bir grupla tanıştı. Grupta yer alan isimler, Ludwig Feuerbach ve Bruno Bauer’dır ve Marx’ın yakın bir arkadaşlık geliştireceği Adolf Rutenberg ile bir araya geldiler. Bu grupta genç Hegelciler, Hegel’in metafizikle ilgili görüşlerini eleştirirken diğer bir taraftan da toplum, siyaset ve dini eleştirmek için Hegel’in diyalektik yöntemini geliştirdiler.
Bu gelişmeler devam ettiği sırada Marx’ın babası Mayıs 1838’de öldü. Bu ölüm aile için ciddi bir gelir kaybı anlamına da geliyordu. Maddi açıdan sıkıntılar yaşamalarının yanı sıra babasına çok düşkün olan Marx ölümünden sonra babasıyla olan anılarına saygı göstermiştir.
İlginizi Çekebilir: Felsefe Nedir: Felsefenin Doğuşu ve Felsefenin Ele Aldığı Konular Nelerdir?
1840 yılında arkadaşı Bruno Bauer ile beraber Hegel’in “Din Felsefesi” eserini düzenlemeye başladı. Daha sonra 1841 yılında “Demokritos’çu ve Epikür’cü Doğa Felsefeleri” isimli bir tez yazmıştır. Bu tezde Demokritos ve Epiküros felsefesinin arasındaki farkı anlatarak doktora tezini yazmaya başladı. Yazdığı bu tez “Marx’ın felsefi bilginin teolojiye üstün olduğunu göstermek için ortaya koyduğu cesur ve özgün bir eser olarak” adlandırılmıştır. Marx’ın yazdığı tez özellikle Berlin Üniversitesi’nin muhafazakar profesörleri arasında tartışmaya neden oldu. Bunun üzerine tezi, 1841 Nisan’ında doktora ile ödüllendirildi.
Marx ve Bauer bir dine inançları olmadıkları için, 1841 yılında “ Archiv des Atheismus “ (Ateist Arşiv) isimli bir dergi için planlar yapmaya başladılar, ancak bu çalışmaların sonucunda herhangi bir eser ortaya çıkarmadılar. Bu yıllarda iki yakın arkadaş Berlin’den Bonn’a bir yolculuk yaptılar. Orada sarhoş olmakla, kilisede kahkaha atarak gülmekle ve şehirde eşek turu atmaya kadar skandal sayılabilecek bir çok eylemlerde bulundular.
Karl Marx’ın fikirleri yavaş yavaş oturmaya başlamış ve akademik bir kariyer planı yapmaya başlamıştı. Ancak yaşadığı dönemde hükümete, radikalizme, liberalizme ve Genç Hegelciler’e karşı tepkili oluşu akademik kariyer planının önünü tıkamıştır.
Karl Marx Sosyalizm İle Tanışması
Sosyalizm hakkında ilk fikirlerinin oluşmaya başlaması, yazacağı radikal bir gazete olan Rheinische Zeitung’da gazetecilik yapmasını sağlamıştır. 1842’de Köln’e gitti ve orada hem sağ kesimin Avrupa hükumetlerini hem de liberal ve sosyalist hareketler içindeki çeşitli kişileri, bir şey yapmadıkları ve yenilik karşıtı olmadıkları için eleştirdi.
Gazetesinde yayınladığı her yazı, baskıdan önce Prusya Sansür Kurulu’nun denetiminden geçiyordu. Marx, bu konuda şöyle yakınmıştı: “Gazetemiz öncelikle polisin denetiminden geçmek zorundaydı ve eğer polisin burnu Hristiyanlık veya Prusya aleyhine bir koku alırsa, gazetenin basılmasına izin verilmiyordu.” Daha sonra gazete, Rusya monarşisini sert biçimde eleştiren bir makale yayınlayınca Çar I. Nikolay gazetenin yasaklanmasını istedi, Prusya hükûmeti 1843’te bu isteğe uyarak gazeteyi kapattı.
İş hayatında bazı şeyler yolunda gitmese de özel hayatı tam aksine güzel gidiyordu. Yedi yıllık nişanlılık sürecinden sonra 19 Haziran 1843 yılında Karl Marx ve Jenny Kreuznach’da bir Protestan kilisesinde evlendiler.
Karl Marx’ın Komünist Dönemi
Karl Marx’ın Rheinische Zeitung gazetesinin, hükümet tarafından kapatılmasının ardından, Alman sosyalist Arnold Ruge tarafından kurulan, yeni radikal sol bir gazetenin Deutsch–Französische Jahrbücher (Alman-Fransız Yıllıkları)’nın eş editörü oldu. Gazete Fransa’da yayımlandığı için Marx ve eşi 1843 Fransa’ya taşındı.
Fransa’da Vaneau Caddesi 23 numarada arkadaşı Ruge ve eşi ile komünal bir yaşam sürdürmüşler ve bu dayanılmaz şartlar sonucunda kızları Jenny’nin doğumu üzerine 1944 yılında başka bir yere taşınmışlardır.
Marx’ın üzerinde çalışmaya başladığı iki makalesi vardı: “Hegel’in Hak Felsefesinin Eleştirisine Katkıya Giriş” ve “Yahudi Sorunu Üzerine” makalesidir. ikinci makalesi onun proletaryanın devrimci bir güç olduğuna dair düşünceye sahip olduğunu ve komünizmi daha çok benimsediğini göstermektedir.
İlginizi Çekebilir: Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç Kimdir? Hayatı ve En Anlamlı 10 Aliya İzzetbegoviç Sözü
Bu makaleleri sadece bir kere yayımlanmış, ancak bir kez yayımlanmasına rağmen başarılı olmuştur. Makalelerinin başarısını büyük ölçüde Heinrich Heine’ın Bavyera Kralı I. Ludwig hakkında yazdığı yazıya, makalelerinin Alman devletleri tarafından yasaklanmasına ve ithal edilen nüshaların alıkonulmasına borçluydu.
Ruge, Marx’ın makalelerinin ikinci baskısı için para yardımı sağlamayı reddetti. Marx ile olan arkadaşlığı bu nedenle sona erdi. Gazetenin tekrar kapanmasından sonra, Marx sansürlenmemiş tek radikal Alman gazetesi olan “Vorwärts” (İleri!) gazetesinde işe başladı. Yeri Paris’te olan gazete, işçi ve sanatçılardan oluşan gizli bir ütopyacı sosyalist grup tarafından destekleniyordu. Bu gazetede, makalelerini yayımlasa da bu grupta yer almamıştır. Vorwärts! gazetesinde, Marx, Avrupa’da etkili olan liberalizmi ve diğer sosyalistleri eleştirirken kendisi de diğer yandan Hegel ve Feuerbach’ın görüşlerine bağlı olan diyalektik materyalizm hakkındaki düşüncelerini yeniden gözden geçiriyordu.
Karl Marx’ın Friend Engels İle Dostluğu
Alman sosyalist Friedrich Engels ile Café de la Régence’de tanıştı. Ruge ile arkadaşlığı bitse de Marx , Engels ile ömür boyu sürecek bir arkadaşlık kurmuştur. Engels, Marx’ı, tarihteki son devrim için, işçi sınıfının en uygun güç ve araç olduğuna ikna eder.
Marx ve Engels, Marx’ın eski arkadaşı Bruno Bauer’in felsefi düşünceleri ortak biçimde eleştirmeye başladılar. Bu eleştirilerin sonucu ortaya çıkan eser “Kutsal Aile”, 1845 yılında yayımlandı. Bauer’i eleştirmesine rağmen Marx, Genç Hegelciler Max Stirner ve Ludwig Feuerbach’ın görüşlerinden etkilenmiş, ancak sonunda Marx ve Engels, Feuerbachçı materyalizmin de üstesinden gelmişti.
Komünizmin İlk Temsilcilerinden biri Olan Friedrich Engels Kimdir?
Karl Marx’la olan yakın dostluğu, yoldaşlığı ve ortak çalışmalarıyla bilinen ve 19. yüzyılın önemli düşünürleri arasında yer alan Friedrich Engels, aynı zamanda çok yönlü birisiydi. Zengin ve saygın bir ailede doğan Engels’ın felsefe ve edebiyata ilgisi yoğundu. Marx ile yolları kesiştikten sonra sıkı bir dostluk kurmuş ve birlikte devrim niteliğinde eserler ortaya koymuşlardır.
Karl Marx’ın Kapitalizm İle Tanışması
Karl Marx, Paris’te Vanneau caddesinde 38 numaralı evde oturduğu süre boyunca yoğun bir şekilde siyasetle ilgilenmiştir. Bu çalışmalar Marx’ın hayatının sonuna kadar sürdüreceği bir çalışma alanı olmuştur. Kitaplarını okuduğu siyasetçiler; Adam Smith, David Ricardo, James Mill, Fransız sosyalistleri, Claude Henri de Saint Simon ve Charles Fourier’ dir.
Karl Marx, kapitalizm ile ilk tanıştığı sıralarda sürekli Fransa tarihi çalıştı. Bu çalışmaları Marx’ın düşüncelerini etkilemiş ve üç ciltlik eseri olan Kapital’in yazılmasını sağlamıştır.
Marksizm Doğuyor
- Hegel Diyalektiği
- Fransız Ütopyacı Sosyalizmi
- İngiliz İktisat Bilimi
Marksizmin ortaya çıkmasında yukarıda saydığım maddelerin etkisi büyüktür. Bunun yanı sıra bir süre Paris’te yaptığı çalışmalar Marksizmin tüm ana öğelerini, 1844 yılında ortaya çıkarmıştır.
Genel hatlarıyla 1845 yılında kapitalizm, sermaye ve siyasal ekonomi çalışması açısından Marx’ı “bilimsel sosyalizm” olarak adlandırılan ve dünyanın tamamen materyalist bir görüşle ele alınmasına ihtiyaç duyan yeni bir siyasal ekonomi teorisine doğru gittiği düşüncesine itti.
Marksizm Nasıl Ortaya Çıktı?
Marksizm, 19. Yüzyıl Alman filozofları olan Karl Marx ve arkadaşı Engels’in görüş ve öğretilerinin sistemidir. Marksizm, kapitalizmin emek, üretkenlik ve ekonomik kalkınma üzerindeki etkisinin üzerinde duran ve komünizm lehine kapitalizmi yok etmek için “işçi haklarını “ savunan sosyal, politik ve ekonomik bir felsefedir.
Karl Marx, kapitalistler ve işçiler arasındaki iktidar ilişkilerinin, doğası gereği sömürücü olduğunu ve kaçınılmaz olarak sınıf çatışması yaratacağı yönünde bir düşünceye sahipti. Ve bu ikili sınıf mücadelesinde işçi sınıfının, kapitalist sınıfı alt edeceği ve ekonominin kontrolünü ele geçirerek bir devrime yol açacağını düşünüyordu.
İlginizi Çekebilir: Lev Tolstoy Kimdir? Tolstoy’un Hayatı, Kitapları ve Edebi Kişiliği
Marksizm, ilk olarak sınıf mücadelesi ve devrim teorisini ortaya koyan 1848’deki “Komünist Manifesto” adlı eserinde Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından ortaya atıldı. Marx’a göre, her toplum kendi içinde bireylere bölünmüştür ve her toplumda ortak yönleri olan bir dizi sosyal sınıf ortaya çıkmıştır.
Kapitalist bir sistemde Marx, toplumun iki sınıftan oluştuğuna inanıyordu: Bunlar işletme sahipleri ve işçilerdir. İşletme sahiplerinin üretim araçları üzerindeki denetimi, onlara işçi sınıfı üzerinde güç sahibi olma hakkı verir, bu da işçilerin hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları şeyi yani üretme ve elde etme yeteneklerinin sınırlanmasına neden olur.
Karl Marx’ın ortaya attığı görüşüne göre, bir çalışanın emeği bir meta (satılmak amacıyla üretilen, alınır satılır mal, ticaret malı. ) ürünüdür. Yani işçi sınıfının toplumda hiçbir değeri yoktur. Bu bağlamda, sıradan bir emekçi, fabrika, bina veya malzeme gibi üretim araçlarına sahip olmadığı için, kapitalist toplumda bir güce sahip değildir. Bu nedenle bir işçinin yerini başka bir işçi kolaylıkla alabildiğinden daha da değer kaybetmesine sebep olur.
İşletme sahipleri bir üründen elde ettiği kârı en yüksek düzeye çıkarmak için, işçilerine olabildiğince en düşük ücreti verirken, işçilerin işini en iyi şekilde yapma isteğini de elinden alırlar. Ayrıca, işçinin emeği sayesinde o ürüne sahip olmasına rağmen, üretimde hiçbir etkisi yokmuş gibi davranır. Bu yüzden Marx, işçiler ve emekçiler arasında haksız bir dengesizlik oluştuğunu hissetti. Bu sömürü, işçilerin istihdamlarını bir hayatta kalma aracından başka bir şey olarak görmemelerine yol açtı. Kendilerinin değersiz bir eşya olmadıklarını tam aksine bir insan olduklarını tekrar hatırlattı.
İlginizi Çekebilir: Dostoyevski Kimdir? Hayatı ve Eserleri
Marx’ın görüşüne göre, bir toplumda ekonomik faktörler ve sosyal sınıflar arasındaki dengesizlik birbiriyle yakından ilişkilidir. Proletarya ile burjuvazi arasındaki eşitsizlikler ve sömürmeye dayalı ekonomik ilişkiler, en sonunda kapitalizmin ortadan kaldırılacağı bir devrime yol açacaktır.
İşçiler temel hayatta kalmaya odaklanırken, kapitalist işletme sahipleri giderek daha fazla para elde etmekle ilgileniyorlardı. Marx’a göre, bu ekonomik kutuplaşmanın çözülmesi ancak sosyal ve ekonomik bir devrim yoluyla olabilirdi.
Karl Marx, kapitalist sistemin kendi kendine yıkılabilecek bir sisteme sahip olduğunu düşünüyordu çünkü işçi sınıfının sömürülmesi bu durumda kaçınılmaz bir şekilde, burjuvaziye karşı isyan etmeye ve üretim araçlarının kontrollerini ele geçirmeye tetikleyecekti. Bu devrime, proletaryanın öncüsü olan, toplumun sınıf yapısını anlayan, işçi sınıfının farkındalık ve sınıf bilincini en yüksek seviyeye taşıyıp birleştirecek aydın bir lider eşlik edecekti. Devrimin bir sonucu olarak, Marx, komünizm veyahut sosyalizmin altında üretim araçlarının özel mülkiyetinin yerine kolektif bir mülkiyetin alacağını ön gördü.
Karl Marx’ın “Komünist Manifesto” Eseri
Marx’ın ölümünden sonra Engels, 1883 tarihli Almanca baskısının ön sözüne şöyle yazar: “Manifesto’ya egemen olan temel düşünce… Yalnızca ve tamamıyla Marx’a aittir.” Ardından eseri 1848 tarihinde yayımlar.
Karl Marx’ın işçi haklarını savunduğu “Komünist Manifesto” adlı eserinde sosyalistlere karşı şu sözlerle sesleniyordu;
“Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor —Komünizm hayaleti. Eski Avrupa’nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler: Papa ile çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polis ajanları.
Muhalifleri tarafından komünist olmakla suçlanmamış muhalefet partisi nerede vardır? Bu lekeleyici komünizm suçlamasını, daha ilerici muhalefet partilerine olduğu kadar, gerici hasımlarına karşı da gerisin geriye fırlatmamış muhalefet nerede vardır?
Bu olgudan iki şey çıkıyor:
- Komünizmin kendisi, daha şimdiden, bütün Avrupa güçleri tarafından bir güç olarak tanınmıştır.
- Komünistlerin açıkça, tüm dünyanın karşısında, görüşlerini, amaçlarını, eğilimlerini yayınlamalarının ve bu Komünizm Hayaleti masalına partinin kendi Manifestosu ile karşılık vermelerinin zamanı çoktan gelmiştir.
Bu amaçla, çeşitli milliyetlerden komünistler, Londra’da toplanmışlar ve İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Flemenk ve Danimarka dillerinde yayınlanmak üzere, aşağıdaki Manifestoyu kaleme almışlardır. “
Kitabın giriş bölümünde komünizm bütün Avrupa’nın korktuğu bir hayalete benzetilmiştir. Ancak saldıranları göndermek için de komünistlerin kendi görüşlerini açıklamalarının zamanı geldiğini söyler.
Komünist Manifesto kitabının ilk kısmında Marx, tarihsel materyalizm görüşünü şu sözleriyle ortaya koyar:
“Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir. Özgür insan ile köle, patrisyen ile pleb, bey ile serf, lonca ustası ile kalfa, tek sözcükle, ezen ile ezilen birbirleriyle sürekli karşı-karşıya gelmişler, kesintisiz, kimi zaman üstü örtülü, kimi zaman açık bir savaş, her keresinde ya toplumun tümüyle devrimci bir yeniden kuruluşuyla ya da çatışan sınıfların birlikte mahvolmalarıyla sonuçlanan bir savaş sürdürmüşlerdir.”
Komünistler ve işçi sınıfları şu şekilde ayrılırlar;
- Farklı ülkelerin proleterlerinin ulusal mücadelelerinde, her milliyetten bağımsız olarak, tüm proletaryanın ortak çıkarlarına dikkat çekerler ve bunları öne çıkarırlar.
- İşçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesinin geçmek zorunda olduğu çeşitli gelişme aşamalarında, her zaman ve her yerde bir bütün olarak hareketin çıkarlarını temsil ederler.
Karl Marx’ın Ölümü
Karl Marx, 14 Mart 1883 yılında bronşit hastalığına yakalandı ve çok geçmeden öldü. Londra’daki ailesi ve arkadaşları tarafından 17 Mart 1883 tarihinde Highgate Mezarlığı’na defnedildi.
En yakın arkadaşları Wilhelm Liebknecht ve Friedrich Engels veda konuşması yaptı. Engels’in konuşması;
“ 14 Mart günü, öğleden sonra üçü çeyrek geçe, yaşayan en büyük düşünür artık düşünmüyordu. Kendisini sadece iki dakikalığına yalnız bırakmıştık döndüğümüzde onu huzur içinde koltuğunda sonsuza dek uykuya dalmış halde bulduk.”
1895’teki ölümünde Engels, Marx’ın hayattaki iki kızına 4.8 milyon dolarlık mirasının önemli bir kısmını bıraktı.
Marx’ın mezartaşına şunlar kazınmıştır : “Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!”, Komünist Manifesto’nun son cümlesi ile (Engels tarafından düzenlenen) Feuerbach Üzerine Tezler in 11.si : “Düşünürler bugüne kadar sadece dünyayı değişik biçimlerde tercüme etmeye çalıştılar – oysa gerekli olan onu değiştirmektir”.
Büyük Britanya Komünist Partisi Laurence Bradshaw tarafından yapılan bir kafa büstü ile 1954 yılında anıtsal bir mezar taşı yaptırıldı.
Karl Marx’ın Başlıca Eserleri Şunlardır:
- Die heillge Famme (Kutsal Aile) (1844)
- Deutsche Ideologie (Alman İdeolojisi) (1846)
- Die Klassenkampf e in Frankreich (Fransa’da Sınıf Savaşımları) (1850)
- Zur Kritik der Politischen Ökonomie (Toplumsal İktisadın Eleştirisi) (1859)
- Ve ölümüyle yarım kalan yapıtı Das Kapital (Sermaye) (1864-1876)
SIK SORULAN SORULAR
Karl Marx'ın Kapitalizm Hakkında Görüşü Nedir?
Marx, toplumun kapitalist bir topluma dönüştüğünü ve kapitalizmin toplumu iki karşıt kutba böldüğüne inanıyordu.
Proletarya Kelimesi Ne Anlama Gelir?
Proletarya, (Latince proles kelimesinden gelir) alt sosyal sınıfı tanımlamak için kullanılan terimdir ve bu sınıfa dahil olan kişilere proleter ismi verilir.
Burjuvazi Kelimesinin Anlamı Nedir?
Köylü, işçi ya da soylu sınıfına dâhil olmayıp, sosyal statüsünü eğitiminden, işveren olmasından ve mal mal varlığından alan şehirli kişidir. Bu kimselerin oluşturduğu sosyal sınıfa burjuvazi denir.
Kısaca Marksizm Nedir?
Marksizm kısaca, sınıfsız bir toplum yaratarak bu yolda burjuva ve proletarya gibi sosyal sınıfların oluşmasına neden olan özel mülkiyeti ortadan kaldırmayı kendine hedef edinen komünist siyasal ideolojinin felsefesidir.
Karl Marx'ın Diyalektik Materyalizm Felsefesi Ne Anlama Gelir?
Karl Marx tarafından ortaya koyulan ve maddeci bir felsefeninin ürünü olan Diyalektik Materyalizm, Marksist düşüncenin insanlık tarihine bakışını yansıtır.
Diyalektik Ne Demektir?
Diyalektik kelimesinin kökeni diyalogdan gelir. Etik kuralların dışına çıkılmadan, belli bir konuyla ilgili fikirleri, tez ve antitez şeklinde tartışmak anlamına gelir.
Karl Marx'a Göre Kapitalizm Ne Zaman Ortaya Çıktı?
Karl Marx' göre kapitalizmin ortaya çıkışı 16.yüzyıl dünya ticareti ve dünya pazarı olgusuyla başlar.
Karl Marx'ın Yabancılaşma Teorisi Nedir?
Karl Marx'ın erken dönem eserlerinde yer verdiği bir kavramdır. Yabancılaşma kavramı kısaca, kapitalist üretim ilişkileri altındaki bireyin kendi öz benliğinden, yaptığı işten, ürettiği şeyden ve çalışma arkadaşlarından soyutlanması olayıdır.