Tarihte Yolculuk: Diyarbakır’da Gezilecek 5 En İyi Tarihi Yerler
Güneydoğu Anadolu bölgesinin bir ili olan Diyarbakır, Türkiye’nin en kalabalık on ikinci şehridir. 2017 sonu itibarıyla 1.699.901 nüfusa sahip olan kent, tarihi geçmişi ile göz dolduruyor. Öyle ki bazı kalıntılar ve yeni keşfedilen bazı antik kalıntılar, şehrin gizemli geçmişini gözler önüne seriyor.
Diyarbakır, tarihi ile kendinden söz ettiren, Güneydoğu Anadolu bölgesinin en bilindik kentlerindendir. 9000 yıllık bir geçmişi ve günümüze gelinceye dek dimdik ayakta kalan surları ile misafirlerini karşılayan şehir, yeni yapılanmalarıyla da Türkiye’nin mimari açısından en güzel kentlerinden biri olmayı başarıyor.
Güneydoğu Anadolu bölgesinin kökeni en eski zamanlarda dayanan kenti Diyarbakır, turistik birçok alanı ile kendine hayran bırakan bir şehirdir. Farklı bir rotada gezinti yapmak isteyenler için alternatif olarak sunulabilecek kent 9.000 yıllık geçmişi ile adeta tarihe meydan okuyor. Bu yazımızda, Diyarbakır’da görülecek 5 tarihi yapı hakkında bilgi vereceğiz.
İlginizi Çekebilir: İstanbul Gezilecek Yerler
Konu İçeriği
Diyarbakır’da Görülmesi Gereken 5 Tarihi Yapı
Tarihi ihtişamı ile turistlerin dikkatini üzerine çeken Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin kadim şehri Diyarbakır, 9000 yıl öncesinden kurulmuş olmasına rağmen dimdik ayakta durmayı başaran surlarıyla misafirlerini karşılıyor.
Her birinin özel bir yönünün olması ve tarihin farklı dönüm noktalarında farklı sahnelere tanık etmiş surlar ve surlara bağlı Burçları, görülmeye değerliğini arttırıyor. Gezi rotamızın Diyarbakır üzerinde olması, kadim şehri daha yakından tanıma fırsatını bizlere sundu. Şimdi dilerseniz bu kendi daha yakından tarihi yönleriyle tanıyalım.
Diyarbakır Surları
Diyarbakır Surları, 9,000 yıllık bir geçmişe sahiptir. Çin Seddi’nden sonra “en uzun savunma duvarı” olan surlar, iç kale ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. “Eski Diyarbakır” bölümünü komple kapsayan surların toplam uzunluğu 5,5 km’dir.
Yüksekliği ise yer yer değişse de genel olarak 800 metre dolayındadır. Ortaçağ askeri mimarisinin en görkemli yapıtlarından biri olarak kabul edilen Diyarbakır Surları’nın Dağ Kapı, Urfa Kapı, Mardin Kapı ve Yeni Kapı olmak üzere 4 giriş kapısı bulunmaktadır.
Dağkapı
Dağkapı ya da diğer adıyla “Harput Kapı” Diyarbakır surlarının dört kapısından biridir. İki silindirlik burç arasında yer alan Dağkapı, Diyarbakır’ın kuzeyinde yer alır. Tarihi kaynaklarda yer alan bilgilere göre iki burç, Roma İmparatoru II. Constantinus tarafından yaptırılmış ancak değişik dönemlerde bazı onarımlardan geçirilmiştir.
Tarihin uzun dönemlerine tanıklık eden kapının üzerinde; Roma ve Bizans imparatorluklarına ait Latince ve Grekçe kitabelerin yanı sıra Abbasi ve Mervani dönemlerine ait kitabeler bulunmaktadır. Diyarbakır gezilecek yerler arasına mutlaka alınması gereken Dağkapı, ihtişamı ile sizi de büyüleyecektir.
Urfa Kapı
Diyarbakır’ın batısında yer alan Urfa Kapı ya da diğer adıyla “Rum Kapısı” da Diyarbakır surlarının dört kapısından biridir. Kapı üzerindeki kitabede yer alan bilgiye göre, Artuklu döneminde Hükümdar Sultan Mehmet tarafından onarılarak üzerine insan ve hayvan figürleri eklenmiştir.
Tarihin farklı yönlerini ziyaretçilerine sunan ve her bakımdan dikkatleri üzerine çeken kadim şehir Diyarbakır’ın surları ile bütünleşen Urfa Kapı, Diyarbakır gezilecek yerler listesinde mutlaka yer alması gereken noktalardan biridir.
Mardin Kapı
Diyarbakır’da gezilecek yerler listesine almanızı önerdiğim yerlerden bir diğeri de yine uzun soluklu tarihe sahip olmasına rağmen hâlâ dimdik ayakta duran Mardin Kapı ya da diğer adıyla “Tel Kapı” olacak. Burası, kapı üzerinde yer alan kitabede yazıldığına göre 909-910 tarihlerinde Halife Muktedir Billah ve veziri Ali bin Muhameddin yardımıyla Amidli mühendis Ahmed’in marifetiyle onarılmıştır.
İhtişamlı yönü ile dikkatleri üzerine çeken Mardin Kapı, Diyarbakır surlarının dört kapısından bir diğeridir. Mükemmel bir mimari özelliğe sahip olması, kenti ziyarete gelen turistlerin dikkatini üzerine çekmesine neden oluyor. Bilinen kültürel Türküde geçen “Mardin kapı şen olur, dibi değirmen olur” sözleri de bu kapıdan ilham alınarak yazılmıştır.
Malabadi Köprüsü
Diyarbakır’da görülecek 5 tarihi yapıdan biri de Malabadi Köprüsü’dür. Köprü, Diyarbakır-Batman yolu üzerinde “Batman Çayı” üzerine kuruludur. Yapım tarihi 1147-1148 olan köprüyü, Artukoğulları’ndan Timurtaş tarafından inşa edilmiştir.
Diyarbakır’ın en önemli tarihi yapılarından biri olan Malabadi Köprüsü, sadece bir geçiş yolu değil, aynı zamanda konaklama yeri olarak da yapıldığı dönemde kullanılmaktaydı. Köprünün kemer bölümünde 2 adet oda bulunmaktadır. Sarı kalker taşı kullanılan inşa edilen Malabadi Köprüsü, Diyarbakır’ın tarihi simgelerinden biridir.
Malabadi Köprüsü’ne Google haritadan ulaşmak için tıklayın.
Çayönü Höyüğü
Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde yer alan Çayönü Höyüğü, bazı bilimciler tarafından “insanlık tarihinin ilk yeri” olarak kabul edilmektedir. Höyük, Neolitik Çağ’dan kalma bir yer olup yapılan inceleme ve araştırmalara göre 600 hanelik bir köyden oluştuğu söylenmektedir.
Höyüğün tespit edilmesi, 1963 yılında başlatılan ‘Güneydoğu Anadolu Tarih öncesi Araştırmaları’ sırasında bulunmuş, aradan geçen 1 yıl sonra ise arkeolojik kazı çalışmaları başlatılmıştır. Ergani ilçesinin Sesveren Pınarı Köyü’nde yer alan bu tarih öncesi yapıyı kesinlikle ziyaret etmenizi öneriyoruz.
Çayönü Höyüğe Google haritasından ulaşmak için tıklayın
4- On Gözlü Köprü
Diyarbakır’ın tarihi simgelerinden biri olarak kabul edilen On Gözlü Köprüsü de kesinlikle gezi sırasında görmeniz gereken tarihi yapılardan biridir. Kitabesinde yer alan bilgiye göre, köprünün inşa tarihi, 1065-1067 yıllarına dayanmaktadır.
“Mervani” ve “Silvan Köprüsü” olarak da adlandırılan köprü, bazalt kesme taşı ve moloz taşı kullanılarak yapılmıştır. Yapıldığı dönemden günümüze kadar pek çok defa hasar gören köprü, aslına uygun olarak restore edilmiştir. Buraya gittiğinizde “Gelin-damat resimleri” çekenlerle karşılaşabilirsiniz.
On Gözlü Köprü’ye Google Haritasından Ulaşmak İçin Tıklayın
5- Meryem Ana Kilisesi
Diyarbakır Sur ilçesinde Lale Bey Mahallesi’nde yer alan Meryem Ana Kilisesi, Diyarbakır’ın en eski yapılarından biridir. Yapım tarihi hakkında net bilgilerin olmadığı kilisenin ilk yapıldığı zamanlarda Şemsilerin tapınağı olduğu, İ.S. 280 yılında kiliseye çevrildiği kaynaklarda yer almaktadır.
Mülkiyeti Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi Cemaati Vakfına ait olan Meryem Ana Kilisesi, dört avlu, divanhane ve din adamlarının yaşadığı bölümlerden oluşmaktadır. Günümüzde faal olarak kullanılan kilise, 2005 yılında Süryanilerin girişimi ile aslına uygun şekilde restore edilmiştir. Ahşap yapısı, sütunları ve sütun başlıkları ile dikkat çeken kilise, Diyarbakır’da görülecek 5 yer arasında yer alıyor.
Güneydoğu’nun en eski kenti Diyarbakır gezinizi daha keyifli hale getirmek ve tarihe doğru bir yolculuk yapmak için Diyarbakır uçak bileti fırsatlarından yararlanarak keyifli bir gezinti yapabilirsiniz.
Diyarbakır’da Ne Yenir?
Diyarbakır, yöresel lezzetleri ile bölgenin ve Türkiye’nin en çok dikkat çeken yerlerinden biridir. Farklı lezzetlerin buluşma noktası olarak da değerlendirebileceğiniz kadim şehrin, tarihi bölümünde yer alan ciğer ustalarına gitmek, kesinlikle Diyarbakır gezisini taçlandırmaya yetecektir. Tabi bunu haricinde, Diyarbakır karpuzu, eğer mevsiminde gitti iseniz kesinlikle tadına bakmanız gereken lezzetlerinden biridir.
Diyarbakır Ciğeri Nerede Yenir?
Diyarbakır ciğeri, yöresel yemekler arasında en beğenilen yemeklerden biridir. Tabi ki bunun dışında da Diyarbakır’da yenilecek birçok yöresel yemek vardır. Ancak “ciğer” dendiğinde akla ilk gelen yerin Diyarbakır olması, bu kadim şehre gelenlerin mutlaka tadına bakmaları gerektiğini gösterir. Peki, Diyarbakır ciğeri yiyebileceğiniz yerler neresi?
Ciğerci Remzi Usta
Eski Diyarbakır’da (Suriçi) hizmet veren Ciğerci Remzi Usta, Diyarbakır’da ciğer yiyebileceğiniz en güzel adreslerden biridir. Tarihi bir yapı içerisinde yer alması ve lezzetli ciğer sefası sunması, kesinlikle gidilmeye değer bir yer haline getiriyor.
Ciğerci Remzi Usta’ya Google Haritasından Ulaşmak İçin Tıklayın
Ciğerci Xale Meheme
Tarihi Diyarbakır Surları arasında konuşlanan Ciğerci Xale Meheme de değerlendirmenizi önerdiğimiz yerlerden biridir. Kültürel lezzetlere uygun olarak pişirdiği ciğeri ile misafirlerine farklı bir lezzet sunan ciğer ustası, Diyarbakır’da ne yenir sorusuna yanıt olarak verilebilecek en güzel cevaptır.
Ciğerci Xale Meheme’ye Google haritasından ulaşmak için tıklayın.
Ciğerci İbo
Tarihi Diyarbakır gezisi yaparken ciğer yemeden dönmek olmaz elbette. Yine Diyarbakır Surları içerisinde konuşlanan Ciğerci İbo da ciğer yemek için değerlendirebileceğiniz yerlerden biridir. Tarihi bir evin restore edilerek restorana dönüştürülmesi, ayrı bir hava katarken sunduğu lezzetli yemekleri ile misafirlerinin damağında iz bırakmayı başaran bir adrestir.
Ciğerci İbo’ya Google haritasından ulaşmak için tıklayın.
Diyarbakır’a Ne Zaman Gidilir?
Diyarbakır, iklimi, karasal iklimdir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk geçer. Ancak Doğu Anadolu Bölgesi ile kıyasladığınızda çok da soğuk bir kış geçirmezsiniz. Diyarbakır’a ne zaman gidilir sorusuna verilebilecek en güzel cevap, Nisan ayı olacaktır. Havaların serin olması, Nisan ayında Diyarbakır’a gitmeyi daha cazip hale getiriyor.
Diyarbakır’a Nasıl Gidilir?
Diyarbakır’a Türkiye’nin her yerinden uçakla ya da otobüsle gidebilirsiniz. Ek olarak alternatif ve değişik bir fikir üzerinde yeni bir deneyim kazanmak istiyorsanız tren ile de Diyarbakır’a gidebilirsiniz. İstanbul’dan Diyarbakır’a Sabiha Gökçen Havalimanı ve Yeni Havalimanı üzerinden kolaylıkla gidebilirsiniz.
Diyarbakır’ın Etimolojisi
Diyarbakır, tarih öncesi dönemlerden kalma antik bir yerleşim yeri olup her dönemde önemini korumayı başarmış bir kenttir. Anadolu ile Mezopotamya Avrupa ile Asya arasında doğal bir geçiş yolu, köprü görevi üstlenmiş tarihi kent, farklı uygarlık ve medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır.
M.Ö 200 “Amidi Asur Hükümdarı” Adad-Nirari’ye ait kılıç kabzasında şehrin adı “Amid” veya “Amidi” olarak geçmektedir. Tarihi uzun dönemler öncesine dayanan Diyarbakır, Roma ve Bizans hükümdarlıklarının kayıtlarında da yer almaktadır.
Bu döneme ait kayıtlarda şehrin isimleri “Amid, O’mid, Emit, Amide” şeklinde geçmektedir. Daha sonraki dönemlerde (11. Yüzyılda) yöreye gelen Türkmenler, şehirdeki yapılarda kullanılan siyah renkli taşlardan dolayı buraya “Kara Amid” demişlerdir.
Arapların şehri egemenlikleri altına aldıkları dönemlerde “Diyar” (ديار) ve “Bekr” (بکر) adı ile anmışlardır. Zaman içerisinde farklı uygarlıklar ve egemenliklere tanıklık eden kent, Osmanlıların son dönemlerine kadar “Diyarbekir” olarak anılmış, 1867 yılından sonra vilayet olması ile bu isim yavaş yavaş kullanım dışı kalmıştır.
1937 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün trenle Diyarbakır’dan Elazığ’a geçtiği gece yapılan bir tartışmadan sonra Türk Dil Kurumu’na (TDK) gönderilen bir telgrafla isim tartışması başlamış ve en nihayetinde kentin ismi o günden sonra “Diyarbakır” olarak anılmaya başlamıştır.
Diyarbakır Tarihi
Amida, Amid, Kara-Amid, Diyar-Bekr, Diyarbekir ve Diyarbakır olarak tarihi boyunca farklı isimlerle anılan kent, güneydoğu Anadolu bölgesinin orta bölümünde “El-Cezire” denilen Mezopotamya’nın kuzey kısmında yer almaktadır. Yontma taş ve Mezolitik dönemlerde Diyarbakır ve çevresinde var olan mağaralardan buralarda yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadır.
Eğil-Silvan ve Ergani ilçelerinde yapılan arkeolojik kazı çalışmalarında, kentin tarihinin tarih öncesi dönemlere kadar uzandığı tespit edilmiştir. Eğil-Silvan yakınlarındaki “Hassun”, “Dicle Nehri” ve kolları üzerinde yapılan çalışmalar, Ergani ilçesinde “Hilar Mağarası”nda yapılan arkeolojik kazı çalışmalarında kentin tarihinin Yontma Taş ve Mezolitik devirlere uzandığı anlaşılmıştır.
Diyarbakır’ın 65 km. kuzeybatısında yer alan Ergani ilçesi yakınlarında yer alan “Çayönü Tepesi” kazılarında elde edilen bulgularda, dünyanın en eski köyünün burası olduğu kanıtlanmıştır. Yapılan arkeolojik kazı çalışmalarında burada yaşayan insanların zamanla “göçebelik” hayatından yerleşik hayata geçtikleri, avcılık ve toplayıcılık yaptıkları anlaşılmıştır.
Diyarbakır’da kurulan egemenlik ve uygarlıklar
Tarihi, tarih öncesine dayanan Diyarbakır, birçok medeniyete beşiklik ederek günümüze kadar gelmeyi başarmış bir kenttir. Diyarbakır merkezinde (günümüzde “Sur” ilçesi olarak adlandırılan bölüm) MÖ 3000 Hitit ve Hurri-Mittani egemenliği hakim olmuştur.
MÖ 1260 yıllarına kadar egemenliğini devam ettiren Hitit ve Hurri Mittani Egemenliklerinden sonra kentin yönetimi sırasıyla; Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Ermeniler,Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdaniler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar’ın egemenliği altına girmiştir.
Asurlar döneminde kent bölge valilik merkezi konumuna alınmış, Milattan sonra I ve II. Yüzyıllarda Romalılar ile Partlar arasında savaşlara tanık olan kent, Romalıların savaşı kazanmasıyla Roma egemenliğine girmiştir.
Roma İmparatorluğu’nun uzun dönemler hâkimiyet kurduğu Amed (Diyarbakır’ın bir diğer ismi) daha sonra Bizans İmparatorluğu egemenliğine girmiştir. Bu dönemde de çeşitli savaşlara tanık olan kent, Hz. Ömer’in Suriye ve İran’ı fethetmesinden sonra Anadolu’ya sefer düzenlemesi ile Diyarbakır İslam egemenliği altına girmiştir.
Dicle Nehri kenarında kurulan Diyarbakır’ın önemli bir kent olmasının en büyük nedeni elbette şehrin surlarla çevrili olmasıdır. Sağlam bir sığınak veya kale olarak kullanılabilen antik kent, bu özellikleri ve Anadolu ile Mezopotamya Avrupa ile Asya arasında doğal bir geçiş yolu olması, gözde kent olmasının en büyük nedenlerinden biridir. Halit Bin Velid, Diyarbakır’a gelen “ilk İslam Komutanı” olarak bilinmektedir. İyaz bin Ganem komutasında fethedilen Diyarbakır, bu tarihten sonra günümüze kadar İslam toprağı olarak kalmıştır.
İyaz B. Ganem: Bedir, Uhud ve Hendek savaşları başta olmak üzere Hz. Muhammed’in (s.a.v) tüm gazve ve seferlerine katılmış bir sahabedir.
Diyarbakır’da İslam Sonrası Egemenlikler
869-899 yılları arasında Diyarbakır ve çevresinde Şeyhiler Hânedânı hüküm sürmeye devam etmiş, bu dönemlerden sonra “Halife Mütazıd” bu hakimiyete son vermiştir. 990 yılına gelindiğinde kente hâkim olan Hamdânîler, 100 yıllık bir hakimiyetten sonra 1096 yılında egemenliği Mervaniler’e bırakmışlardır.
1071 Malazgirt Savaşı’ndan önce Diyarbakır’a gelen Alparslan’a tabii olan Mervaniler, Melikşah dönemine kadar kentin egemenliği elinde tutmuşlardır. Bu dönemden sonra ise kente “Suriye Selçukları” hakim olmuştur.
Selçukluların yönetiminde uzun süre kalan Amid, bu dönemden sonra Eyyûbî lideri Melik Kâmil tarafından şehrin egemenliği ele geçirilmiştir. 1259 yılına kadar devam eden Eyyûbi hakimiyeti, bu dönemden sonra yerini İlhanlılara bırakmıştır.
Bir dönem “İlhanlılar” yönetiminde kalan Diyarbakır, daha sonra Artukoğulları egemenliğine girmiş, 1041 yılına gelindiğinde yeniden el değiştirerek Safeviler egemenliğine girmiştir. Kente en önemli Türkmen yerleşimi de Safeviler ve Artuklular döneminde gerçekleşmiştir.
Uzun dönem farklı egemenliklere beşiklik eden Diyarbakır, Safevilerden sonra 1507-1515 yılları arasında yine çetin savaşlara tanıklık etmiş, Anadolu Beylikleri, Memlûkler İran-Safevî devletleri arasında paylaşılmaya çalışılmıştır. Osmanlı dönemine gelindiğinde Yavuz Sultan Selim döneminde (15 Eylül 1515) yılında Diyarbakır başta olmak üzere tüm Güneydoğu Anadolu bölgesi Osmanlı egemenliği altına girmiştir.
Osmanlı Döneminde Diyarbakır’ın Önemi
Tarihin ilk zamanlarına tanıklık ederek Osmanlı dönemine kadar gelen Diyarbakır, her dönem önemli bir kent olmayı başarmıştır. Osmanlı döneminde, devletin önemli eyaletlerinden biri konumunda olan kent, doğuya sefer yapan orduların “hareket üssü” olarak kullanılmış, I. Dünya savaşına kadar vakarlı bir duruş sergilemiştir.
I. Dünya Savaşı’nın patlak verdiği dönemlerde kentte; salgın, hastalıklar, yangın ve sefalet gibi bir takım olaylardan dolayı imar, sosyal ve kültürel alanda büyük gerilemeler yaşanmıştır. 1950 yılından sonra kent yeniden restore edilmiş, hastaneler, yollar ve modern yapılar inşa edilerek şehir yeniden ayağa kaldırılmıştır.
Cumhuriyet Döneminde Diyarbakır
Uzun soluklu tarihi ve estetik mimarisi ile günümüze kadar gelmeyi başaran Diyarbakır, Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra Cumhuriyet döneminde yine önemini korumaya devam etmiş, 2 Eylül 1993’te çıkarılan 504 sayılı kanun hükmünde karaname ile büyükşehir unvanı kazanmıştır.