Abdurrahim Karakoç Şiirleri: En Güzel Şiirler
Abdurrahim Karakoç şiirleri, genellikle sevgi, aşk, doğa, gurbet ve toplumsal sorunlar üzerinedir. Şiirlerinde, Anadolu insanının acılarını, sevinçlerini ve umutlarını dile getirmiştir. Karakoç’un sözleri, genellikle özlü ve anlamlı sözlerdir. Sözleri, Anadolu insanının hayat felsefesini yansıtır.
Konu İçeriği
Abdurrahim Karakoç Şiirleri
Bu yazımızda sizler için derlediğimiz en güzel Abdurrahim Karakoç şiirleri ve sözlerini sunacağız. Anadolu insanını en iyi şekilde anlatan şairin sevilen şiirlerini sizlere sunuyoruz.
AÇIK DİLEKÇE
Görmediğim bir bambaşka durum var
Sizin şehrin kızlarında savcı bey
Yaklaşanı ta yürekten vururlar
Kan kokuyor gözlerinde savcı bey
Gayeleri gönül kırmak dal gibi
Bakışları çifte favül bal gibi
Ülkeler fethetmiş bir kral gibi
Gurur dolu pozlarında savcı bey
Kaş yaparken, göz çıkarır elleri;
Çok silahtan tesirlidir dilleri
Hayret ettim, bir tuhaf ki halleri
Poyraz eser yüzlerinde savcı bey
Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz
İlk görüşte avladılar habersiz
Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz
Kebap oldum közlerinde savcı bey
Bölüştüler gönlüm ile aklımı
Davacıyım, ara benim hakkımı…
Bir yol göster, haklı mıyım, haksız mı?
Yorulmayım izlerinde savcı bey.
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
****
ALIŞKANLIK
Bu kirli düzenin düzenbazları
Azrail’e rüşvet vermeyi dener
Ölünce dünyanın en kurnazları
Torpille cennete girmeyi dener
ANADOLU GEZİSİ
Ter kokuyordu Çukurova tarlaları
Irgat Türküleri duyuluyordu uzaktan
Ekin biçiyordu yalınayak köy kızları
Elleri kabarıyordu oraktan.
Gökbelen dağlarına yağmur yağıyordu;
Yetimler mahallesinde bir çocuk ağlıyordu
****
Kan kokuyordu doğunun çimenli yayları;
Silah sesleri geliyordu Şırnak’tan.
Oğulsuz koymuşlardı ak saçlı anaları;
Tütünler tedirgin olmuştu ocaktan.
Cilo dağlarında kamalaklar üşüyordu;
Garipler köyünde bir gelin düşünüyordu
****
Yosun kokuyordu Karadeniz’in mavnaları;
Yırtık havalar döküyordu parmaktan.
Bıçak gibi bir soğuk biçiyordu baharı;
Dal boylu gençler gidiyordu bıçaktan.
Ilgaz dağlarında kurtlar uluyordu.
Bekarlar kahvesinde bir adam uyuyordu.
****
Şehvet kokuyordu Ege’nin bereketli ovaları;
Taze bedenler soyuluyordu ahlaktan.
Tedirgin etmişlerdi bizim havaları;
Yadırgı seleri geliyor plaktan.
Çatalkaya dağında kartallar dönüyordu;
Bir nesil yaşıyor, bir tarih ölüyordu.
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
ANADOLU SEVGİSİ
Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele boz dumanlar çekilsin de gör.
Her haftası bayram, her günü düğün,
Hele yaylalara çıkılsın da gör.
Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;
Kağnılar yollarda, yoncalar dizde…
Saydıklarım damla değil denizde,
Hele bir ekinler ekilsin de gör.
Görmedin sen bizim mavi suları,
Karlar eriyince kırar yuları…
Köpük olur beyaz, sel olur sarı;
Hele taştan taşa dökülsün de gör.
Sen bizim köyleri görmedin ki hiç,
Yolları toz, çamur, evleri kerpiç.
O kirli kabukta, o en temiz iç;
Hele bir yakından bakılsın da gör.
Anlamaz, bilmezsin sen bizim halkı,
Sevgiyi bulasın, yakına gel ki…
Kalıplar gerçeği göstermez belki
Gönül perdeleri sökülsün de gör.
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
AŞK HİKAYESİ
Başımdan bir kova sevda döküldü
Islanmadım, üşümedim, yandım oy!
İplik iplik damarlarım söküldü
Kurşun yemiş güvercine döndüm oy!
Yağmur yorgan oldu, döşek kar bana
Anladım ki kendi gönlüm dar bana
Alev dolu bardakları yâr bana
Sunuverdi içtim içtim kandım oy!
Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım
Ne zamana ne kendime alıştım
Kırk senede yedi hasret bölüştüm
Yedi dünya bana düştü sandım oy!
Gönül şahinimi yordum gerçeğe
Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe
Teselliden kanat kırdım gerçeğe
Tecellinin sinesine kondum oy!
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
AYIP
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Sanma ki garibi eller düşündü.
Bebekler evlendi, yollar aşındı
Kozalaklar çınar oldu gel gayrı.
Hesap et sen, gurbet ile
Otuz ay tutuldu kolay mı dile?
Hapisler, sürgünler, esirler bile
Sılasına döner oldu gel gayrı.
Gönlüm sende, gözüm yollarda durdu,
Saat isyan etti, takvim kudurdu.
Hasret hançerini bağrıma vurdu
Yüreciğim kanar oldu gel gayrı.
Emeği boşadır yuvasız kuşun…
Nerdeyse toprağa değecek başın.
Beni düşünmezsen kendini düşün
Herkes seni kınar oldu gel gayrı.
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
AYNALARIN ÖTESİ
Her ne kusur varsa geçen zamanda;
Suçsuzdur aynalar, ela gözlü yar
Mecnunlar Mevla’yı bulursa canda,
El olur Leylalar ela gözlü yar
Güzel açar güzelliğin sergisin
Gün ağartır kara saçın örgüsün…
Muhabbet faslında ölüm türküsün
Kim söyler, kim çalar ela gözlü yar
Estikçe iş çıkar işin içinde;
Gençliğin hasret yer sevda göçünde
Bilmez misin, dört mevsimin üçünde
Kar olur yaylalar, ela gözlü yar
Alı al, yeşili yeşilde ara;
Ahirete gider kalbdeki yara…
Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara,
Dökülen ayvalar ela gözlü yar
Vakit dolar, nakit biter kasanda…
Sevda bir kitaptır gönül masanda;
Okusan da olur, okumasan da…
Kapanır sayfalar ela gözlü yar
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
AYNANIN İKİ YÜZÜ
Bir zirvede habire şiştikçe şişene bak
Bir tabanda her adım yıkılıp düşene bak
Bir ülke yansa bile yan gelip yatanlara
Bir yangın söndürmeye çarıksız koşana bak
AYRILIK HAVASI
Ben nefret eyledim sizin gerçekten
Yalanı severim, yalanı gayrı
Tiksindim bülbülden, gülden çiçekten
Yılanı severim, yılanı gayrı
Yıllarca boş yere canımı sıktım
Nihayet yol buldum çığırdan çıktım
Beyden efendiden sayından bıktım
Ulanı severim ulanı gayrı
Sapıtmış bu diye beni yeriniz
Hakkımda bin türlü hüküm veriniz
Omuzumda yüktür dirileriniz
Öleni severim öleni gayrı
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
BALABANIM
Geldi gönderdiğin şiirden mektup
Arada bir böyle yaz Balaban’ım
Zaman siciminin ucundan tutup
Bazen bağla, bazen çöz Balaban’ım
Fikir gölü derinleşir girdikçe
Dostluk gülü gümrah açar derdikçe
Sıhhat, zaman, mekan, imkan verdikçe
Cevapsız bırakmam, söz Balaban’ım
Ahval-i aleme kafayı takma
Allah Kerim, sabrı elden bırakma
İlmi düstur eyle, imanı sakla
Gayrisi savrulan toz Balaban’ım
Huzur içte gerek, kabukta değil
Vuslat acelede, çabukta değil
Akıl da baştadır, topukta değil
Çile yemekteki tuz Balaban’ım
Ahlakı, töreyi kenara atan
Dine ‘Afyon’ diyen, vatanı satan
Müslüman olamaz, Türk değil zaten
Dayanmaz görmeye göz Balaban’ım
Demişler ya ‘Kuvvet birlikten doğar’
Kar, yağmur zamanı gelince yağar
Nasihatım o ki dinlersen eğer
İşaret ‘ben’ değil ‘Biz’ Balaban’ım
Çevremizi saran türlü ihanet
Gün geçtikçe görünüyor daha net
Başlangıçta bilmek değil kehanet
Bağrımıza girmiş köz Balaban’ım
Zaman geldi esir olduk maddeye
Zaman geldi hasır olduk caddeye
Zaman geldi küsur olduk şetteye
Daha bunlar bize az Balaban’ım
Dört yanımı gurbet yazmış kaderim
Dosttan mektup gelir, biter kederim
Gözlerinden öper, selam ederim
Aydınlık günlerde gez Balaban’ım
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
BAMBAŞKA
Doktor, benim derdim bambaşka bir dert;
Ağrıyan yerimi sorma boşuna.
Yazdığın reçete değer mi zahmet?
Kağıtla kalemi yorma boşuna.
Kerem eyle, fayda vermez yardımın;
Tıp ilminde çaresi yok derdimin;
Her tarafı gurbet olmuş yurdumun;
Düşünceme tuzak kurma boşuna.
Gönlüm yığın yığın hasret yüklüdür;
İçimde tarifsiz keder saklıdır
Sökemezsin yaralarım köklüdür;
Merhem sürüp, sargı sarma boşuna.
Dost yolları nakışlandı kanımdan;
Sevdiklerim vergi keser canımdan;
Sükuta muhtacım, ayrıl yanımdan,
İncitip günaha girme boşuna.
Aşk koymuşlar ıstırabın adını;
Alamadım yaşamanın tadını
Yapacaksan eğer bana yardımı,
Öldür kurtar, ilâç verme boşuna.
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
BEBEĞE ÇAĞRI
Soyguncu soysun da vurguncu vursun
Sen ana karnında boşa durursun
Doksan günde çık gel dokuz ay dursun
Doğmaya gayret et, doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Üçkağıtçı düzen geçip gitmeden
Her ocakta üç- beş baykuş ötmeden
Çabuk ‘ Devlet malı deniz’ bitmeden
Doğmaya gayret et, doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Makam armağandır, koltuk hediye
Muhkem ilamlar var ‘ rüşvet ye’ diye
Ne diye beklersin söyle ne diye?
Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Göz kırpınca sıfırı çok sayılar
Zirveye tırmandı topal ayılar
Yağcı yeğen arar haydut dayılar
Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Artık banka soymak basit eğlence
Günde milyar hiçtir ‘ yurtsever genc’ e(!)
Dünyaya duhül et, gel biraz önce
Doğmaya gayret et dogmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Tez çık, haram süt bul, beleş kundak bul
Yalancılık mübah, yüzsüzlük makbul
Hukuksal açıdan bir ‘ olanak’ bul
Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Adi ekranlarda iğrenç yüzü gör
Halkı tiksindiren bir kof dizi gör
Önce onları gör, sonra bizi gör
Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
BEBEĞE İHTAR
Geçmişte yağmanın hasat dönemi
Acele gel diye çağırdım seni
Şimdi iş değişti dur, dinle beni
Dokuz aylık yolu altmış ayda çek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Emmin, dayın annen, baban kereste
İşçi, memur, çiftçi, çoban kereste
Çarşı, pazar, yazı-yaban kereste
İnsanlar ya mertek, ya orta direk
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Doğarsan üç günlük iş bulamazsın
Acıkırsın, ekmek, aş bulamazsın
Ucuz toprak, beleş taş bulamazsın
Yaşamak rezillik, rüsvaylık demek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Arı peteğinde ağulu bal var
Kaçıp kurtulmaya ne yön, ne yol var
Sıkıver dişini, annene yalvar
Buradan rahattır orda beklemek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Kurtlar sülük oldu, sıyrıldı posttan
Kaçan kurtuluyor, ahbaptan dosttan
Değişti bahçıvan, bozuldu bostan,
Hıyarlar acıdır, karpuzlar kelek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Vaziyet bambaşka vaziyet oldu
Yaşamak işkence, eziyet oldu
Dalkavukluk üstün meziyet oldu.
Sanatkârlar sansar, dâhiler şebek
Sözümü dinlersen hiç doğma bebek.
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
BEBEĞE SİTEM
“Aman gelme” dedim, bak geldin işte
Dünyaya meylin var, beşer’sin bebek
Bir bilsen dünyamız neyin nesidir
Ayırır ağzını işersin bebek.
Kimisi su katar içtiğin süte
Kimisi at sokar yediğin ete
Günahtan, hileden, haramdan öte
Zulmet kuyusuna düşersin bebek.
Yukarıya gitsen ‘köle’ sayarlar
Aşağıya insen tefe koyarlar
Her saat bir başka renge boyarlar
Baktıkça sen sana şaşarsın bebek.
Önün bal-petekli, elin mühürlü
Omuzun kötekli, dilin mühürlü
Haftan ipotekli, yılın mühürlü
Aydan, günden mahrum yaşarsın bebek.
Sevgimiz rüşvettir seversek seni
Aldatmak içindir ne versek seni
Kalleş çağımızla eversek seni
Gerdeğe girmeden boşarsın bebek.
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
BEKLEMEK…
Sarıcadüzü’nde bir yığın toprak
Sulanır her sabah göz yaşlarımla
Mihriban, Mihriban uyan da bir bak!
Hasret düğüm düğüm ak saçlarımda
Ardıçlı ağaçlarda gene ay doğar…
Akasya gölgeleri delik- deşik…
Bir pınar ağlar sabahtan akşama dek
Yapraklar sallanır, ışıklar söner
Büyüdükçe büyür içimde bir dert
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
BEKLEMEK…
BEN..
Ben: Karlı dağların deli rüzgârı..
Ben: Tozlu yolların demirbaşıyım.
Ben: suyu kurumuş sevgi pınarı…
Ben: Toprak bekçisi, mezar taşıyım.
Ben: Hep yıllar yılı kanayan çıban…
Ben: Fikir sürüsün yitiren çoban.
Ben: Hayâl peşinde çarıksız taban…
Ben: gurbet ağzında bulgur aşıyım.
Ben: çürük bir gemi aşk denizinde..
Ben: Yağmur damlası dostun izinde.
Ben: Yanıp kül oldum aşkın közünde…
Ben: Kara sevdanın dert yoldaşıyım.
Ben: Koyu düşmanım yersiz gülüşe
Ben: Düşüvermişim bitmez bir düşe
Ben: Bıldır ağlarım bu yıl ölmüşe…
Ben: Bensiz duygunun ilk savaşıyım.
Ben: Gönlü aklına uymayan deli..
Ben: Az düşünceden doymayan deli.
Ben: Beni ben diye saymayan deli…
Bırakın, ben benden uzaklaşayım.
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
BENİ DE ÇAĞIR
Çileyi koklayıp gül niyetine,
Zindana girersen beni de çağır.
Sabrı, kanaati bal niyetine
Ekmeğe dürersen beni de çağır.
Bazen iki dünya sığar içime,
Bazen iki güneş doğar içime.
Bazen gam yağmuru yağar içime
Sen beni ararsan, beni de çağır.
Dostların var ise divanelerden,
Göz yaşın aktıysa minarelerden.
Binlerce senelik viranelerden
Bir şeyler sorarsan, beni de çağır
Ezelin ezelden öncesi vardı,
Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı.
Zaman yumağına bizi kim sardı?
Aklını yorarsan beni de çağır.
Dışarda göz yanar, içerde yürek,
Taahhüt ehline tahammül gerek.
Mazlum yarasına merhem diyerek
Göz yaşı sürersen beni de çağır.
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
BİRAZ DA KİTAPLAR SENİ OKUSUN
Canlı bir kitapsın, yazarı Mevla
Açık dur, kitaplar seni okusun
Yüzünde şavklansın nazarı Mevla
Eğilsin mehtaplar seni okusun
Kasırga ol, döne döne zikir et
Her nefese on bin misli şükür et
Şüphe burgacında Hakk’ı fikir et
Uyansın girdaplar seni okusun
Erisin geceler gündüze gel ki
Kalmasın tek engel bir düze gel ki
Secdede Rabbinle yüz yüze gel ki
Minberler, mihraplar seni okusun
Ezelin, ebedin şifresi sende
Menfinin, müsbetin şifresi sende
Çözülsen de olur, çözülmesen de
Sorular, cevaplar seni okusun
Aşktan, estetikten, ahenkten yana
Şiir, resim, müzik imrensin sana
Camiler, sebiler gelsin lisana
Hayırlar, sevaplar seni okusun
Bedenin coğrafya, tarihtir dünün
Ayrı ayrı sayfa saatin, günün
Dört kapısı açık dursun gönlünün
Alimler, erbaplar seni okusun
Nefret boşta kalsın, aşk ile dol da
Işık, kılavuz ol gittiğin yolda
Kur’an’dan feyz alana bir mektup ol da
Yazdığın kitaplar seni okusun
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
BİZE GÖRE
Beşyüz itten kaçan kurda
Kurt diyenler halt eylemiş
Şehit verilmeyen yurda
Yurt diyenler halteylemiş
Birlik ister bizden olan
Kör olsun milleti bölen
Siyasette yalan, dolan
Şart diyenler halteylemiş
Yazıklar olsun ismine
Gider yan verir hasmına
Vatandaşın bir kısmına
Kurt diyenler halteylemiş.
Ülkü bizim baş tacımız;
Şeker, bal olur acımız.
Çilemizdir ilacımız
Dert diyenler halteylemiş
Hamdolsun alnımız aktır;
Zalimden korkumuz yoktur
Hakikatin yönü tektir
Dört diyenler halteylemiş
Danışsınlar canlarına
Kalmayacak yanlarına
Marksizmin hayranlarına
Mert diyenler halteylemiş
Rahmet yağar ilik ilik
Aşk suyunu içer çelik
On niyettir ülkücülük
Art diyenler halteylemiş
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
BU MEVTAYI NASIL TANIRSINIZ?
Giderken alkolden girdi komaya
Meyhaneyi yurt sayardı bu deyyus
Yemin eder ‘pazar’ derdi ‘Cuma’ya
Ağustosu mart sayardı bu deyyus
‘Ben dahiyim, eşim-dengim az’ derdi
İnat için ‘zemheri’ye ‘yaz’ derdi
Kuşa ‘kirpi’, kurbağaya ‘kaz’ derdi
Kel sıpayı kurt sayardı bu deyyus
Nasipsizdi iman, edep, ahlaktan
Kin sağardı enayiden, ahmaktan
Biraz daha alçak idi alçaktan
Namertleri mert sayardı bu deyyus
Tam sapıktı, şer yollara sapardı
Heykel diker, ilah diye tapardı
Abdestsiz her yöne secde yapardı
Kıblegahı dört sayardı bu deyyus
Türklüğe düşmandı, hep kin güderdi
Yahudi’ye yaltakçılık ederdi
Hristiyan ile yola giderdi
Ermeniyi Kürt sayardı bu deyyus
Görgü şahidiyiz, yalan çok hocam
Tek güzel huyunu bilen yok hocam
Geberip giden var, ölen yok hocam
Doğruluğu dert sayardı bu deyyus
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
DAĞ İLE SOHBET
Hiç başın ağrır mı yoruldun mu hiç
Birine küstün, mü darıldın mı hiç
Sevdin mi, öptün mü sarıldın mı hiç
Hasret nedir, ne değildir, de hele
Neşeyi ne tartar, gamı kim ölçer
Acı söz yarası kaç yılda geçer
Beklemek acıdır ayrılık hançer
Gurbet nedir ne değildir de hele
Ormanın var, pınarın var, taşın var
Dört mevsimde bulut saçlı başın var
Bilmem ama bir uzunca yaşın var
Mühlet nedir, ne değildir de hele
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
DOKUZ YÖNLÜ DERT
Açılmış çığırdan dosta gidemem,
Ayaklarım ize sığmaz… ölürüm.
Yaşarım, duyarım, tarif edemem;
Düşüncem var, söze sığmaz… ölürüm.
El alır, göz görür, iş çıkar işten;
Arsızlar doluyu doyurur boştan.
İki gün misafir gelse bir kıştan,
Doksan günlük yaza sığmaz… ölürüm.
Kara çıkar, ak’ı derin eşince;
Gece uzun, uyku yoğun, düş ince…
Bir derdim var, yer götürmez düşünce;
Bir derdim var, yüze sığmaz… ölürüm.
İriler “aşk” koydu açlığın adın;
Diriler pisledi ölümün tadın.
Zamana hükmeder üçbuçuk kadın,
Gördüklerim göze sığmaz… ölürüm.
KARAKOÇ’um, bir sevdanın düşkünü,
Deli-dolu gerçek yaşar, düş günü.
Diriler var, çıplak gezer kış günü;
Ölüler var, beze sığmaz… ölürüm.
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
ELLİNCİ YIL HESABI
Bağladım nefsimi zincir yulara
Dünyayı duvara astım gel de gör
Rahatı huzuru attım kenara
Çileyi bağrıma bastım gel de gör
Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum
Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum
Zulüm sıcağında serin yel oldum
Yürekten yüreğe estim gel de gör.
Sonu hatırladım, ilki duyunca,
Kula kul olmadım ömür boyunca!
Hakkın zehrini içtim doyunca
Batılın balına küstüm gel de gör.
Ülfetim olmadı iriler ile
Ağıla girmedim sürüler ile;
Ölümden korkmayan diriler ile
Selamı, sabahı kestim gel de gör.
Aşk ceylanı emzirince sütünü
Taşa çalıp, kırdım benlik putunu
Düşmanımdır inkarcının bütünü
Allah dostlarıdır dostum gel de gör.
Bazı kötülüğü kovdum elimle
Bazı kötülüğü yerdim dilimle
Gücüm yetmeyince kendi halimle
Haksıza buğzettim, küstüm gel de gör.
Çıkar için laf davulu çalmadım
Hiçbir yerden makam, rütbe almadım
Bildimse söyledim, korkak olmadım
Bilmediğim yerde sustum gel de gör.
(Abdurrahim Karakoç şiirleri)
Abdurrahman Karakoç şiirleri ve sözleri, Anadolu insanının hayat felsefesini yansıtan önemli bir kültürel mirastır. Şiirleri ve sözleri, Anadolu insanının acılarını, sevinçlerini ve umutlarını dile getiren güçlü bir sestir.
SSS
Abdurrahim Karakoç şiirlerinde kullandığı dil ve üslup nasıldır?
Abdurrahim Karakoç şiirleri, genellikle sade ve anlaşılır bir dille yazılmıştır. Şiirlerinde, Anadolu insanının günlük yaşamından ve deneyimlerinden izler taşır.
Abdurrahim Karakoç'un şiirleri neden bu kadar sevil
Abdurrahim Karakoç şiirleri, Anadolu insanının duygu ve düşüncelerini yansıttığı için bu kadar sevilmektedir. Şiirlerinde, Anadolu insanının acılarını, sevinçlerini ve umutlarını dile getirmiştir. Bu yüzden, Karakoç’un şiirleri, Anadolu insanının kalbinde yer edinmiştir.