Friedrich Nietzsche’nin Bengi Teorisi ve Kitapları
15 Ekim 1844 yılında doğan Friedrich Wilhelm Nietzsche , Almanyalı filolog, şair ve filozoftur. Derin bir filozof olan ve her döneme hitap eden , felsefi öğretisi kendi çağına tümden bir karşı çıkış görülmektedir. Fikirlerini “Bengi dönüşü, Tanrı öldü, Üstüninsan, Güç istenci, Apollon –Dionysos ikiliği” oluşturur. Bütün derdi toplumun belirlediği ahlak yasasını yadsıyıp her türlü öğretinin sorgulanması gerektiğini ve bunu yaparken akıl süzgecinden geçirilmesi gerektiğidir.
Konu İçeriği
Bengi Dönüş Teorisi
Zamanın tekerrür edebileceği düşüncesiyle zamanın döngüsel bir formda işlediğini ve bu olayların her defasında tekrar yenileceği tezini ortaya atmıştır. Nietzsche bengi dönüşten ilk kez Şen Bilim’de şöyle söz eder:
“Yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı, yeniden ve sayısız kere daha yaşamak zorunda kalacaksın; içinde yeni hiçbir şey olmayacak: Yaşamındaki her acı, her sevinç, her bir düşünce ve her bir soluk, tarif edilemeyecek kadar küçük veya büyük her şey, arka arkaya ve aynı sırayla, sana dönecek – ağaçların arasından süzülen şu alacakaranlık ve şu örümcek bile, şu an ve ben kendim bile. Varoluşun sonsuz kum saati, içinde toz lekesi olan sen ile yeniden ve yeniden baş aşağı çevrilecek!”
Nietzsche’ye göre ”Evren ve zaman sonsuz bir döngü süreci içerisindedir ve yaşanan her şey sonsuza kadar tekrar tekrar yaşanacaktır. “ Evrendeki tüm olaylar ve tecrübeler tekrar etmektedir ve Nietzsche bu görüşünü üç temele dayandırır;
- Evrenin sonsuz enerjiye sahip olması,
- Bu enerjinin dönüşebileceği durum sayısının kısıtlı olması ve zamanın sınırsız olması.
- Bahsi geçen üç temel noktaya göre evren sonsuz döngü içerisinde kendini tekrarlayacaktır.
Her son bir başlangıç olarak nitelendirdiği bu kuramda hayatınızda yaşadığınız en güzel anılardan tutun acı ve ıstıraplı günlerini tekrar tekrar yaşayacağını söyler.
Friends Nietzcshe Hayatı
Prusya Krallığının Saksonya eyaletinde 15 Ekim 1844’te hayata gözlerini açmıştır. Ebeveynleri bir papaz ve eski bir öğretmen olan Carl Ludwing ve Franziska Oehler 1943 yılında evlenmişlerdir. Dindar bir aileden gelir ve Nietzsche’nin babası, dedesi Röckan Protestan Kilisesinde papazdır. Nietzsche’den sonra 1846 yılında Elisabeth Förster-Nietzsche adında bir kız kardeşi ile 1848’de doğan erkek kardeşi Ludwig Joseph dünyaya gelmişlerdir.
Daha sonra Nietzsche’nin babası 1849 yılında beyinle ilgili bir hastalığa yakalanarak öldü ardından bir yıl sonra erkek kardeşi Ludwing Joseph iki yaşındayken öldü. Tüm bu can kayıplarından etkilenen aile,kendi evinden ayrılarak anneannesinin yanına taşınmıştır.
Babası ve iki yaşındaki kardeşinin ölümü ardından anneannesine taşınan Nietzsche, annesi, kız kardeşiyle beraber yeni hayata başlamışlardır. İlerideki dönemlerde kadınlarla ilgili fikirlerinin temelinde annesi, ablası ve anneanesinin yaşayış biçimleri oluşturuyor. Namuslu ve dinine düşkün olan bu üç kadın arasında 6 yılını geçiren Nietzsche, baskıcı tavırlarından kaynaklı içine kapanık bir çocukluk geçirmiştir.
Nietzsche 13 yaşındayken, anneanesinin ölümünden sonra kendi evlerine tekrar taşınma kararı almışlardır. Ardından eğitimi başlayan Nietzsche, dönemin en iyi yatılı okullarından bir tanesi olan Pforta’ ya gitmiştir. Ve o dönemlerde arkadaşları Nietzsche’ye, “Küçük Prostestan Papazı” lakabını takmışlardır. Eğitim hayatından oldukça başarı gösteren Nietzsche, müzik konusunda yeteneği yadsınamayacak derece fazla olduğundan kaynaklı 1957 yılında ilk otobiyografisini yazmıştır.
Eğitim konusunda üstün başarı gösterdiği için 1858 yılında burs kazanarak Schulpfort okuluna gitmeye hak kazanmıştır. 1964 yılına kadar eğitimine orada devam eden Nietzsche Yunanca, İbranice, Fransızca ve İngilizce dillerinin üzerinde durarak temelini o yıllarda atmıştır.
Eğitim hayatının başlamasıyla ailesinden uzak kalarak kendi hayatını yaşayamaya başlayan Nietzsche, özgürlüğün ne demek olduğunu gerçek anlamda tatmıştır.
Dini öğretilerin yoğun baskısı altında yetişen Nietzsche, ailesinin belirlediği kuralların dışına çıkmaya başlamıştır. Ailesinin, öğretmelerinin uygun gördüğü şeylerin üzerine gitmek yerine onların “uygunsuz” olarak nitelendireceği şeylerin peşinden gitmeye başlar. Nietzsche adeta zincirlerinden kurtulmuş, herkes tarafından yanlış karşılanabilecek şeylerin üstüne giderek öğretmenlerinin tasvip etmeyeceği alanlara yönelim göstermiştir.
Nietzsche, fikirlerinin değişmesinde ilk olarak rol oynayan kişi Ernest Ortlepp’dır. Sıra dışı, ateist ve alkolik bir yaşayış biçimi olan Ortlepp’in, Nietzsche’nin üzerinde etkisi azımsanacak kadar az olsa bile değişmesinde rol oynamıştır.
1864 yılında Bonn Üniversitesinde teoloji ve klasik filoloji okumaya başlamıştır. Hayatının dönüm noktası diyebileceğimiz üniversite yılları,bütün yaşayış biçimini şekillendirmiştir. Artık içine kapanık bir çocuk yerine girişken bir genç olarak hayatına devam eden Nietzsche, içki içmeye başlamış, çeşitli gruplarda yarışmalara katılarak aktif birisi haline gelmiştir.
Neye inanacağından çok neye inanmaması gerektiğine karar veren genç, ailesine dini öğretilerden tamamen bağını kopardığını ve bir daha bu öğretilere yönelmeyeceğine söylemiştir.
Belki de Tanrı onun için bu yıllarda ölmüştür fakat sonraki yıllarında kendine söylemeye cesaret edebilmiştir. Kim bilebilir insanın inandığı değerlerden vazgeçmesi neticede bir anda süregelen bir durum değildir.
Hiçbir şeye inanmamaya başlamak bile bir inanış biçimi değil midir? Bunu anlayabilmek uzun bir süreç gerektiren eylemlerdir, Nietzsche’ de olduğu gibi…
Derin düşünmeler ve araştırmalar doğrultusunda her şeye inancını yitiren Nietzcshe, “Tanrı öldü” fikrine varmıştır. Daha sonra Fridrich Wilhelm Ritschl’in isimli öğretmeninin onu yönlendirmesiyle Filoloji alanında çalışmalara başlamış ve bulunduğu dönemde hayatını etkileyen iki olay yaşamıştır.
Birincisi geneleve giderken beraber olduğu kadınlardan bir tanesinden frengi hastalığı kapmasıyla hayatı değişen Nietzcshe, bir kitapçıda Schopenhauer’in ünlü eseri “İstem ve Tasarım olarak Dünya” ile tanışmasıyla düşüncelerine yönvermeye başlamıştır.
Alman yazar Schopenhauer oldukça fazla etiklenen Nietzsche hayatının değişmesinde en etkili yazar olmuştur. Nietzcshe hayatını etkilediğini söyledi bu eserin üzerindeki tesiri anlatmak amacıyla ‘’Schopenhauer als Erzieher’’eserini kaleme almıştır. Bu eserde Schopenhauer bir baba figürü haline getirerek yarı tanrı niteliğinde konumlandırmıştır.
Schopenhauer’un yalnız ve karamsar yapısından oldukça etkilenmiş olacak ki bundan sonraki hayatında yaşayış biçimi ve düşünceleri o yönde olmuştur. Felsefesini dile getirişinde, insanların ne söyleyeceklerini umursamadan, kendi bilgileri doğrultusunda, sıra dışı bir felsefeci olarak adeta Nietzsche’yi büyülemiştir. Yaşayış biçimini şu sözlerle anlatan Nietzcshe ’Bu tür sıra dışı kişilikler başlangıçta inerler, sonra melankoliye yönelirler, sonra hastalanırlar, en sonunda ölürler.’’ (A.g.e, s.23) sözleriyle kendinden bahsetmiştir.
Tabiki de bir filozoftan etkilendi diye hayatının sonuna kadar o yoldan gidecek diye bir şey yok. Felsefe yolunda kendinden emin birşekilde adım atarken; kimi zaman yarı tanrı, bazen bir baba, çoğu zaman ise bir öğretmen olarak gördüğü Schopenhauer’la belli bir süre sonra fikir ayrılığı yaşamıştır.
Döneminin “özgür kız” olarak nitelendireceğimiz Salome hayatı boyunca özgür ruhlu ve feminem karakterli bir kadın olmuştur. Salome kendini şu sözlerle ifade “Kesinlikle kendi hayatımı yaşayabilirim ve ne olursa olsun bunu yapacağım. Böyle davranarak hiçbir ilkeyi temsil etmiyorum; ama çok daha güzel, benim içimde olan bir şeyi, tamamen yaşamın sıcaklığı olan, neşe dolu ve kaçıp gitmeye çalışan bir şeyi temsil ediyorum.” etmesiyle özgürlüğüne ne kadar düşkün bir kadın olduğunu anlıyoruz.
1882 yılında Nietzsche ile yolları kesişir. Birlikte toplum, dini ögeleri ve kültürleri tartışıp felsefe yaparlardı. Salome özgür ruhu, güzelliği ,zekası ile Nietscshe’yi kendini aşık etmeyi başarmıştır. Fakat bu aşk karşılıksızdır ve Nietzsche’nin aşkı saplantılı denilecek kadardı ve platonik düzeye ulaşmıştı.
Hiçbir zaman aşkına karşıklık alamayan Nietzsche belki de Salomeye evlilik tekilifi edip, reddedildiği için “Nietzsche Ağladığında” romanında kadın düşmanı olarak kendinden söz ettirmesine sebep olmuştur.
Lou Salome’ye evlilik teklifi yaptıktan sonra hiç evlenmeyerek hayatını yalnız bir adam olarak geçirdi. Bir araştırmaya göre, Nietzcshe geneleve gittiği için frengi hastalığı kaptığını ve bu hastalığı “Cenova’daki bir erkek genelevinden kapmış olabileceği” doğrultusuna fikirler öne sürülmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda filozofun homoseksüel olabileceği üzerinde yaklaşımlar da vardır.Bu iddialar kesin olmamakla birlikte ihtimaller üzerinde durularak böyle bir kanıya varılmıştır.
1879 yılında hastalığı ilerlemiş ve Baseldeki görevini bırakmak zorunda kalmıştır.10 yıl boyunca aldığı emekli maaşla şehir şehir gezen filozofumuz genellikle yaz aylarını İsviçre’de Alp dağlarının eteklerinde geçirirken, kışları ise İtalya ve Fransa şehirlerinde geçirmiştir.
Bu seyahatler sırasında hastalığını tetiklenmeye başlamış, baş ağrısı ve görme problemler yaşamıştır. Basel’ de kaldığı dönemlerde görme yetisini iyice kaybeden Nietzsche, insanları ayırt edememeye başlamıştır. Bu nedenle eski öğrencisi olan Gast, özel sekreterliğini yapar. Bu dönemde “Zerdüşt Böyle Buyurdu” eserinin birinci bölümünü sadece 10 günde yazmıştır. Ve Wagner ile yolları kesişmiştir.
Wagner ile tanıştıklarında ona hayranlık besleyen Nietzsche, bundan tam 10 yıl sonra ondan nefret ederek arkadaşlığını sonlandırmıştır.Tanıştıkları ilk yıllarda Wagnerle hem duygusal anlamda hemde düşünce bakımından hayranlık beslerken belli bir süre sonrabu sevgi kıskançlığa dönüşmüştür. Hatta bu kıskançlık ileri seviyeye taşınmış Wagnerin yaşantısına sahip olmak istemiş.
Tam 3 yıl süren dostluğu çeşitlik kavgalar ve anlaşmazlıklar sonucunda bozulmuştur. İpleri tamamen kopartan Nietzcshe ve Wagner can düşmanı haline gelmişlerdir. Nedeniyse Nietzcshe, Wagner’le evli olan Cosimaya âşık olmasıdır. İçten içe bu evliliği çekemeyerek Cosinayı, Wagner’in elinden almak ister. Ancak aradığı yakınlığı Cosinadan göremez.
Son olarak Wagnerle tamamen aralarındaki bağı kopartan olay, Nietzcshe’nin ünlü besteci Wagnere haksız yere aşağıladığı bir makale yayınlanmasıydı. Artık ” içi geçmiş, yaşlanmış “ ifadeleri kullandığı bir makale yazdığı için ikilinin aralarındaki bağ tamamen kopmuştur.
Nietzsche’nin Hastalığı ve Ölümü
1889 yılında hastalığının etkilerini epeyce hissetmeye başlayan Nietzsche, zihinsel bir çöküş yaşamaya başlamıştır. Bir atın kırbaçlandığını gören Nietzsche atın önüne atlayarak boynuna sarılmış ve bilincini kaybederek yere yığılmıştır.Durumu git gide ağırlaşan, Nietzsche Basel’de bir psikiyatri kliniğe yatmıştır. 1898 ve 1899’da Nietzsche, en az iki kere daha inme geçirerek konuşamaz ve yürüyemez hâle gelecek şekilde felç kaldı.
Üst İnsana Giden Yol!
Üst insana gidecek yolda yapılması gereken kendi değer yargısı olmayan, geleneksel ahlaktan tamamen bağımsız olarak, kendine özgü değerler yaratmayı bilmeli, bütün yaptığı şeylerden sadece kendine sığınan ve ona göre davranan düşünen insandır. İnsan önce kendini bilmeli ve kendi için savaş vermelidir.
Böyle buyurdu Zerdüşt kitabında üst-insan ile ilgili şu sözleri her şeyi açıklıyor “Yukarı mı çıkmak istiyorsunuz? O halde, yalnızca kendi bacaklarınızı kullanın. Başkalarının sırtına ve bacaklarına oturmayın.” Üst-insan bencil olmalıdır ve sadece kendini düşünmeyi bilmelidir. Nietzche göre insan; hayvan ve üst-insan arasında kalan bir varlıktır. Üst-insana geçebilmeleri için ahlaktan tamamen sıyrılması gerekiyor.
Nietzcshe”Tanrı Öldü!”
Nietzcshe pagan bir öğretiye sahip yetişmesine rağmen felsefeyle tanıştıktan sonra fikirleri tam tersi bir şekilde gelişmiştir. İnsan denilen canlının kör bir iradeden ibaret olduğunu ve hayatımızı yönlendiren şeyin akıl dışı bir varlık olduğunu ifade eder. Nietzche göre acılar bizi, biz olmamızı sağlayan temel şeydir. İnsanların olgunlaşması için acı çekmesi gerektiğini söyler.
Ona göre hayatın getirdiği acıları dolu dolu yaşamalı ve karşı çıkmamak gerektiğini söyler. Herkesin dilinde pelesenk olan “Beni öldürmeyen şey güçlendirir” sözü felsefesinin temelinde acı çekmekle yaşanmış bir hayat yatar.
Nietzcshe göre; insanların sahip olduğu ahlak ve değerler koca bir mittir . Ahlak, insanın önüne devamlı kurallar koyar ve insanlar bu kurallara uyarak içgüdülerini bastırır. Ahlak insanı köreltir ve insanın kendine yaptığı en büyük kötülüktür. Dinler çoğunlukla ahlak yasasını oluşturmak hedefiyle oluşmuştur.
Bütün dinler eleştiriye kapalı olduğundan insanı sürüleştirir. İnsanların sahip olduğu bu geleneksel değerler akla dayanmaz ve tamamen geçersiz olduğunu iddia eder. Dolayısıyla felsefeye adım attığı andan itibaren Tanrı öldü diyerek yola devam eder.
Nietzcshe, Şen Bilim kitabında elinde bir fenerle Tanrıyı arayan bir karakter yaratarak “Tanrı nasıl öldü?” sorunun cevabını okuyuculara vermiştir. Aslında Tanrı hiç var olmamıştır. O insanların kafalarında yarattığı bir kurtarıcı ve zor zamanlarında sığındığı kişidir.
Yani Tanrı hiç var olmamıştır. İnsanların kafasında yarattığı mitlerden ibaret olan ve hayallerini süsleyen kişi olarak tanımlar.
Nietzsche yeni bir ahlak yaratmıştır ve kendini ahlaklı olarak gösteren topluma “ Ahlaklı insan, ahlaksız insandan daha aşağıda bir türdür. Ahlaklı olmanın hiçbir üstünlüğü yoktur” diyerek bu toplum normunu reddeder. Ahlaklı toplum kendilerine göre bir erdem yaratır ve devamlı yasaklamalar getirerek insanı sürüleştirdiğini söyler. Gelişmek içinde mevcut ahlakı reddetmek gerekir ve ahlak dediğimiz şey belli bir çağın değer yargılarının oluşturduğu “iyi-kötü” dediği şeydir.
Nietzsche’nin Kitapları
1886 yılında “İyinin ve Kötünün Ötesinde” eserini yazan, 1886-87 yıllarında ise “Trajedinin Doğuşu, İnsanca, Pek İnsanca, Tan Kızıllığı” ve Şen Bilin ikinci baskılarını yayımlamış. Tüm bu eserlerin yayınlanması ardından Nietzsche’ye çalışmalarının karşılığını alacağı yönünde umut vermiş.
1887 yılında “Ahlakın Soykütüğü Üzerine” isimli eserini, 1888 yılında ise “Putların Alacakaranlığı ve Deccal’i “ yazmıştır. Ardından otobiyografisi “ Ecce Homo “ adlı eserini yazmaya başlamış. Bu dönemde Dostoyevski’nin eserlerine ilgi duyan ve okuyan Nietzsche, kişiliğinden oldukça fazla etkilenmiştir.
1900 ağustosunun ortalarında zatürreye yakalandıktan sonra 24-25 Ağustos gecesi bir başka inme geçirdi ve 25 Ağustos öldü. Kız kardeşi Elisabeth, onu Röcken bei Lützen’deki kilisede babasının yanına defnettirmiştir.
Nietzsche’nin Kütüphanesinde Hangi Kitaplar Vardı?
Ünlü filozof Nietzshe kütüphanesinde envai çeşit kitaplara vardır.Bunlardan bazıları vardır ki oldukça dikkat çekicidir ve özellikle Yunan Felsefesi’ ne büyük bir yer vermiştir. Felsefesini şekillendiren filozofların başında özellikle Kant, Mill ve Schopenhauer eserleri okumuştur. Friedrich Nietzsche’nin kütüphanesinde toplam 1.200 ciltten fazla kitap vardır. İşte bunlardan bazıları;
1–Tolstoy- Din Nedir?
2- Ernest Renan- İsa’nın Hayatı
3- Montaigne- Denemeler
4- Kant- Saf Aklın Sınırları – Pratik Aklın Eleştirisi – Yargı Yetisinin Eleştirisi
5- Augustinus- Müzik Üzerine
6- Blaise Pascal- Düşünceler
7- Victor Hugo- Notre Dame’ın Kamburu
8- Schpenhauer- İsteme ve Tasarım Olarak Dünya
9- Lou Salome – Tanrı İçinde Mücadele
10- Eduard Hanslick- Müzikal Olarak Güzel
11- Spinoza – Ethica
12- Voltaire – Felsefi Mektuplar
13- Charles Baudelaire – Kötülük Çiçekleri
14- Harriet Stowe- Tom Amcanın Kulübesi
15- Karl Bleibtreu- Edebiyatın Devrimi
16- Goethe- Schiller İle Yazışmaları
17- Gozzi- Gürültülü Sırlar
18- Henri Joly- Büyük Adamların Psikolojisi
19- Paul RêE- Vicdanın Kökenleri
20- Ferdinand Gregorıvius- Korsika
SSS
Nietzsche nihilist miydi?
Nihilizmin kurucusu olarak anılan Nietzsche, sanıldığının aksine nihilist değildir. Onun nihilist olarak bilinmesindeki temel etken “tanrı öldü” diyerek tüm otoritelere karşı çıkmasıdır. Ne kadar da Schopenhauer felsefesinden etkilenip hayata kötümser gözle baksa da bir kavrama körü körüne saplantılı kalan birisi hiçbir zaman olmamıştır. Daha sonra Nihilizmi aşmayı bilip kendini bularak hayatı farklı açıdan bakmayı öğrenmiştir.
Nietzsche kaç yaşında öldü?
Nietzsche, 55 yaşında ölmüştür.
Nietzsche'nin Etkilediği Filozoflar Kimlerdir?
Nietzsche, Thomas Mann, Andre Gide, D. H. Lawrence, Robert Musil, Hermann Hesse, Rainer Maria Rilke, Michel Foucault, Jacques Derrida, Karl Jaspers, Martin Heidegger, Albert Camus, Roland Barthes, Sigmund Freud, Alfred Adler, Carl Gustav Jung ve daha nice filozofları etkilemiştir.
Derli toplu bir özet olmuş.. Tebrikler…
Teşekkürler, keyifli okumalar.