Çılgınlıkları İle Sizi Şaşırtacak 10 Bilim Adamı
Konu İçeriği
Yaptıkları çılgınlıkları ile sizi şaşırtacak 10 bilim adamı hakkındaki bilgileri okuduğunuzda, başlığa hak vereceksiniz.
Bilim tarihine geçmek, yeni buluşlara imza atmak için her zaman bilgi yeterli olmayabilir. İşte size tarihin içinden gelen, cesaretleri ve çılgınlıkları ile sizi şaşırtacak 10 bilim adamı ve onların çılgınlık öyküleri…
-
Barry Marshall
Bilime kazandırdığı buluşa geçmeden önce Barry Marshall kimdir, kısaca bir göz atalım isterseniz. 1951 yılında Avusturalya’da dünyaya gelen Barry James Marshall, Mikrobiyoloji Profesörü olarak University of Western Australia’da görev yaptığı dönemde peptik ülser üzerinde çalışmaktadır. Bu hastalığa Helicobacter pylori adlı bir bakterinin neden olduğunu iddia eden Marshall’ın bu görüşü tıp otoriteleri arasında kabul görmemektedir. Bunun nedeni de; midede herhangi bir bakterinin yaşayamayacağı düşüncesidir.
Tezini ispatlamak isteyen Berry Marshall, bakteriyi bizzat içerek ortaya çıkan semptomları meslektaşları ile paylaşmıştır. Tezinin doğruluğunu bu şekilde ispatlayan Barry Marshall, bakteriyi içmesinden kısa bir süre sonra mide iltihabını işaret eden belirtiler göstermeye başlamış ve yakalandığı ülserden antibiyotik kullanarak kurtulmuştur. 2005 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’nü kazanan Barry Marshall hem buluşu hem de cesareti ile tarihe geçen bilim adamları arasına girmiştir.
-
Stubbins Ffirth
1784-1820 yılları arasında ABD’de yaşamış ve olan Stubbins Ffirth stajyer doktor olarak görev yapmaktadır. O dönemde pek çok insanı canından eden Sarıhumma salgınından ilham alarak, bu hastalık üzerinde çalışmaya başlayan Ffirth’ün en önemli tezi sarıhumma hastalığının bulaşıcı olmadığıdır. Bunu ispatlayabilmek için hastalığın son evresinde olan hastaların kusmuklarını kendi kolunda açtığı yaralara bulaştırması, bu hastaların kusmuklarını gözlerine sürmesi, kaynatarak buharını içine çekmesi gibi deneylerle yetinmemiş; yine hastalığın son evresinde olanların idrarlarını,kusmuklarını ve kanlarını içerek hastalığın bulaşıcı olmadığını kanıtlamaya çalışmıştır.
Bilim adına hayatını riske atan ve deneylerini kendisi üzerinde yapan Stubbins Ffirth’ün iddiası yaptığı deneyler sonucu hâlâ hastalık kapmamış olmasına rağmen hiçbir zaman kabul görmemiştir. Stubbins Ffirth’ün aksine tıp otoriteleri sarıhummanın bulaşıcılığı konusunda ısrarcı davranmışlardır. Sarıhummanın bulaşıcı bir hastalık olduğu; Ffirth’ün yaşama veda etmesinden uzun yıllar sonra Kübalı bir bilim adamı olan Carlos Finlay tarafından ispatlandı. Hastalığın Ffirth’e bulaşmamasının nedeni olarak ise; örnekleri kullanılan hastaların, bulaşıcılığın sona erdiği hastalığın son evresinde olmaları gösterildi. Tezi yanlış da olsa Stubbins Ffirth’ü bilim ve insanlık adına yaptığı fedakârlıklar nedeni ile minnetle anıyoruz.
-
August Bier
1861-1949 yılları arasında Almanya’da yaşamış olan Alman doktor August Karl Gustav Bier; iyi bir cerrah olmasının yanı sıra, anestezi alanında çok önemli bir çalışmaya imza atması ile tanınmaktadır. 1898 yılında spinal anestezi tekniği üzerine çalışmaya başlayan Bier’ın kendisine denek olarak seçtiği kişi asistanıydı.
İnsanlarda felç hissi yaratan ve kısmi hissizlik sağlayan spinal anestezi yöntemini asistanının bacağına uygulayan ve uyuşup uyuşmadığını anlamak için bacağını yumruklama, demir bir sopayla vurma, sigara söndürme gibi eylemlerde bulunan Bier; İntravenöz bölgesel anesteziyi ve spinal anesteziyi uygulayan ilk insan olarak tarihte yerini almıştır. Tabi, bu arada asistanının da bu olaydan sonra hemen görevden ayrıldığını da belirtmeden geçemeyeceğiz.
-
Werner Forssmann
Alman bir cerrah olan Werner Forssmann’a 1956 yılında Nobel Tıp Ödülü’nü kazandıran ve onu en çılgın bilim adamları arasına sokan olay en az yukarıda saydıklarımız kadar etkileyici doğrusu. Kalp hastalıklarının tedavisi konusunda oldukça yetersiz kalınan bir dönemde boş bir kanal tüpün damarlar içinde ilerletilerek kalbe kadar ulaştırılabileceği fikrini ortaya atan Forssmann’ın bu görüşü ölümcül derecede riskli bulunmuştu.
Tezini desteklemek isteyen Forssmann ise anestezi konusunda bir hemşireden yardım alarak; kolunda bir kesi yapıp , buradan bir kanal tüpü damarları içinde ilerleterek kalbine yerleştirmeyi başardı. Yaptığı işlemi X-ray cihazı ile meslektaşlarına gösteren Forssmann bu çalışması ile hem tıbba önemli bir katkı sağlamış, hem de Nobel Tıp Ödülü’nü kazanmıştır.
-
Kevin Warwick
Biyomedikal sistemler, yapay zekâ, cyborg’ler ve robotik üzerine yaptığı çalışmalarla adını duyuran Kevin Warwick; hem bir sibernetik profesörü hem de tanınmış bir İngiliz bilim adamıdır.
Bilgisayar sistemlerinin insanlardaki sinir sistemi ile olan bağlantısını gösterebilmek için “dünyadaki ilk cyborg” olmayı göze alan Prof. Dr. Warwick ilk olarak kendi el bileğine bir çip yerleştirdi ve bu çip aracılığı ile duyuları ve kasların hareketlerini sağlayan sinir kodlarını kaydetmeye başladı. Zamanla çalışmalarını daha da kapsamlı hale getiren Warwick; sadece dünyanın ilk cyborg prototipi olmakla kalmamış, dişler de dâhil olmak üzere vücudun farklı yerlerine yerleştirilen implantlarla ilgili birçok çalışmaya da ciddi katkılar sağlamıştır.
-
Thor Heyedahl
Thor Heyedahl botanik, biyoloji, coğrafya gibi konularda da ciddi eğitimler almış çok yönlü bir antropolojisttir. Norveç doğumlu olan Thor Heyedahl’ın bu listeye girmesinin nedeni elbette ki; bu çok yönlü kişiliği kadar, maceracı ruhuyla da yakından âlâkâlıdır.
Heyedahl; antik çağda yaşayan insanların kendi yaptıkları basit tahta sallarla deniz yolculuğu gerçekleştirerek, ticaret yapabildiklerini düşünüyordu. Bu düşüncesini kanıtlamak için 1947 yılında yaptığı yalnızca dümen ve yelkenden oluşan basit, tahta salla yolculuğuna başladı. Ekibi ile 101 gün gibi bir süreyi “kon-Tiki” adını verdiği salda geçiren ve bu salla 4300 mil yol kat eden Heyedahl, Pasifik Okyanusu’nu aşarak teorisini ispatladı.
-
Sir Henry Head
1861-1940 yıllarında yaşayan Sir Henry Head, sinirlerin çalışma sistemi, acı hissinin iletilmesi ve sinir hasarları üzerine yoğunlaşmış bir İngiliz nörologdur. Henry Head’in asıl merak ettiği konu; sinir tahribatı sonucu ortaya çıkan his kaybının bir tedavisinin olup olmadığı ve kaybedilen bu hislerin ne kadarının geri kanılabileceğidir.
25 Nisan 1903 tarihinde cerrah bir arkadaşının da yardımı ile sol kolunda bulunan radyal sinirlerin bir bölümünü keserek aldıran Henry Head yaşadığı hisleri ya da hissizliği araştırmasının bir parçası olarak detaylı bir şekilde kaydetti. Bu çalışmasından dolayı birkaç kez Nobel ödülüne aday gösterilen Henry Head “Sir” unvânına layık görüldü.
-
Elsie Widdowson
Yukarıda okuduklarınızdan sonra Elsie Widdowson’un yaptığı size çok çılgınca gelmeyebilir. Fakat yine de Widdowson’un kendi üzerinde test ettiği diyet listelerinin İkinci Dünya Savaşı’nda açlıkla mücadele eden pek çok İngiliz asker için hayati önem taşıdığını inkâr etmemek gerek.
Hem bir kimyager hem de iyi bir diyetisyen olan Elsie Widdowson kimi zaman aç kalmasına kimi zamansa yetersiz beslenmesine yol açan birçok beslenme programını bizzat deneyerek, bilim adına kendini riske atanlar arasına girdi. Minimum düzeyde yiyecek tüketerek, nasıl daha uzun süre aktif kalınabileceğinin araştırmasını yapan Widdowson’un kendisinin de aylarca uyguladığı patates-lahana-ekmek diyeti oldukça ses getirmişti.
-
Tycho Brahe
4 Aralık 1546 yılında İsveç’te dünyaya gelen Tycho Brahe; oldukça nüfuslu bir aileye mensuptur. Astrolog, simyacı ve astronom kimliklerinin yanı sıra bir matematik aşığı olan Brahe, bu konuda oldukça da iddialıdır. Matematik konusundaki bilgisine son derece güvenen Tycho Brahe’in, bir akşam yemeği esnasında girdiği “matematik formülü” konulu tartışma Brahe’in arkadaşını düelloya davet etmesi ile son bulmuştur.
Matematiğin aksine kılıç kullanma konusunda pek de usta olmayan Tycho Brahe’in bu fevri çıkışı; yazık ki burnunu kemerli kısmından itibaren kaybetmesi ile sonuçlanmıştır. Matematik uğruna burnundan olan Brahe yaşamının geri kalanında özel olarak yaptırdığı altın ve gümüş burun uçlarını kullandı.
-
George Stratton
Amerikalı bir psikolog olan George Stratton beyin işleyişinin ve duyusal algının çevresel baskılardan etkilenebileceğini savunmaktadır. 1890 yılından bu düşüncesini deneyle ispatlamaya karar veren George Stratton’da listedeki diğer bilim adamlarımız gibi denek olarak kendini kullanmaya karar vermiştir. Böylelikle deneyin her aşamasını bizzat yaşayacak ve her yeni gelişmeyi daha sağlıklı bir şekilde yorumlayabilecektir. Bir hafta boyunca ters lensler kullanan Stratton ilk olarak ters-yüz olmuş bir dünyada yaşamanın zorluklarıyla karşı karşıya kalmış, 4. gün iyice aklı karışarak hastalanmıştır. Yine de pes etmeyen George Stratton için görüntüler 5. günden itibaren yavaş yavaş normalleşmeye başlamış ve 8. günün sonunda dünya ona tam olarak “normal” görünür olmuştu. Bu da Stratton’un duyusal algı ve beynin işleyişi ile ilgili tezinin doğruluğunu kanıtlamıştır.